Kürk Mantolu Madonna


Daha önce böyle bir kitap okudum mu, ya da son zamanlarda okuduğum en iyi kitap mı inanın bilmiyorum, sadece içimden, evet bir kitap incelemesi yapacaksan bu kitap en ideali demek geçiyor ve haklısınız 24 yaşındayım bu kitabı okumak için çok geç kaldım.
Keşke daha önce bir şeyler yaşarken bu kitabı okuyup da yaşayasaydım diyorum, Sabahattin Ali’nin ilginç hikayesinden çok kitaptaki samimiyet ve akıcılık, kurguda bazen bu olmamış derken, bir açıklamayla gelen mantıki sonuç, zihni sürekli canlı tutan bir şey? Bir hikaye gibi değil, sanki Raif efendiyi karşınıza almışsınız, “böyle kimseler neden yaşıyorlar, yaşamakta ne buluyorlar, hangi mantık hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor” diye iç geçirirken, hikayeyi anlatan kahraman oluveriyorsunuz, evet hakikaten neden diyorsun? Kimseyle konuşmayan her şeyi içinde yaşayan bir insan neden vardır? Raif efendinin merak edilir tarafını sorgulamayan insanlara da diyor ki yazar, evet bir insanı tanımak istemek en zorudur, dibi görünen bir kuyunun dibi kötü olduğunu bile bile inebilirsin, ama bilmediğin bir yere girmek istemezsin korkarsın, Raif efendi de böyle dibi belli olmayan bir hikaye kahramanıdır, peki gerçekten değer midir tanımaya? Kitabı okuyunca Raif efendinin ne kadar tanınması gereken bir insan olduğunun anlaşılacağı muhakkaktır.
Sonra hikaye kahramanımızın iş ararken başından geçen olaylar, arkadaşlarının aldığı muvvaffakiyetler sonucunda hayatı onların anlatması ve her seferinde ona karşı nasihat edilmesi, hayatta bir gerçekliği anlatıyor, ben muvaffak oldum deme edasıyla insanların ona bakması, buna rağmen gerçekten bu duyguların içinde onlarda samimiyetin de olması, başarısız olunan zamanlarda insanların yaşadıklarını birebir anlatıyor, düştüğün zaman sana akıl veren insan çok olur, yaşamasak bile görmüşüzdür.
Buraya kadar acaba sonunda ne olacak hikayenin derken raif efendi çoktan Almanyayı bulmuş, babasının sözü üzerine dil eğitimine başlamıştır, kürk mantolu madonna da o anda belirir. Hikaye kahramanı içinde varolan bir insanı bir ressamın tualindeki sıcaklığında hisseder, “Evet, Güzel resim, sonra neden bilmem yalan söylemek bir nevi izahat vermek lüzumunu hissederek mırıldandım, anneme pek benziyor da, Demek onun için saatlerdir bakıyorsunuz?” Baktığı zihnindeki bir hayali canlandırmaktır. Zaten Aşk bir nevi zihnindekine en yakın olanı ona uydurmak değil midir? Birisini en baştan zihninde kurmak, o kurduğun hayale aykırı bir şey bulduğunda kaçıp gitmek değil midir? Ve bu bencilce durum kendine zihnine hayaline uyduramadığında bırakmak mıdır? Cümlenin devrildiği düştüğü noktada kürk mantolu madonna gerçekte belki de kendini tuvaline yansıtmıştır.
Bir kadının sakince laf söylemesinden korkacaksın ve bir kadını kadın yapan merhamet o kadında eksikse ondan da korkacaksın, hani aramızda ne eksik diye soruyorduk ya, işte tam olarak bu, merhamet eksikti. Kadının hep ben, hep hayatım, hep ideallerim hep inançlarım diyorsa, kürk mantolu madonna bir resim kahramanı değildir sadece, kürk mantolu madonna canlı kanlıdır ve hikayede çıkar karşına,sabahattin ali doğru söylüyordur: “Zaten kadınlar pek acayip mahluklardı. Bütün hatıralarımı toplayarak bir hüküm vermek istediğim zaman, kadınların hiçbir zaman sahiden sevemeyecekleri neticesine varıyordum. Kadın, sevebileceği zaman sevmiyor, ancak tatmin edilmeyen arzulara üzülüyor, kırılan benliğini tamir etmek istiyor, kaybedilen fırsatlara yanıyor ve bunlar aşk çehresi altında görünüyordu.” İşte kadın gerçekten aşık olduğu zaman sevmiyor, sevebileceği bir şey arıyor, çoğu zaman mutsuz bir kadın gördüğümüz zaman üzülemeyişimizin nedeni de bu değil mi, zamanında mutluluğu bırakıp bilerek mutsuzluğu seçmesi…
“Bir kadının bize her şeyi verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiç bir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız anda, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu kabule mecbur olmak acı bir şey.” Bu teessürleri yaşamak ve bir kadının gerçekten sevdiği vakit çok sevdiğini düşündüğün anda, sanki hiç sevmemiş gibi gitmesi ve karşısındaki insanın insan olduğunun farkına bile varmaması ne acıdır ve daha da hüzün verici tarafı, bunu iki tarafı düşünerekte verdiği bir karar olması, bu kararı alırken sana bile sormaması, evet Sabahattin Ali, mecburuz ve gerçekten acı…
“Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum, bu eksiklik sana değil, bana ait, beni bir bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için,sana aşık olduğumu zannediyormuşum, bunu şimdi anlıyorum. demek ki insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar… Ama şimdi inanıyorum… Sen beni inandırdın… seni seviyorum, deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum, seni istiyorum..İçimde müthiş bir arzu var… Bir iyi olsam….”
Ayrılsa bile bundan daha güzel ayrılık olamazdı derken raif efendi, ne kadar da kötü ayrılıklar var? Bizi biz olarak hiç görmeden giden, hayatında olması gereken oyunu oynayan, nasıl isterse hep öyle olan, istedin biz oynadık, sen gel dedin geldik, git dedin gittik, kürk mantolu madonnanın gelişi ve gidişi, sanki hep evet kadın işte demek üzereyken, bir anda o kadar değişiyor ki… Evet kadın, ama bilmediğin çok şey var.. Bir kadında merhamet varsa sevdiğini hiç bir zaman bırakmaz, kadın sabırlıdır, kadın fedakardır, geri döner, belki dönmemesine bir tek sebep bulabilirsin. evet Kürk Mantolu Madonnanın başına işte o tek sebep gelmiştir, olur ya başkası da okur bu yazıyı, bu yazıyı okuyunca değer verip kürk mantolu madonnaya da bakar ya… biz söylemeden kitabın sonunu sizlere bırakıyoruz.
“İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafnı uydururlar, ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes böyle olanı kabul eder, ortada ne hayal sükutu ne de inkisar kalır. Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız, ama kendi kendimize acımalıyız, başkasına merhamet etmek ondan kuvvetli olduğumuzu zannetmektir ki, kendimizi bu kadar büyük ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur… Artık gidelim mi?”

2 comments

  • Sabahattin Ali’nin kalemi ile tanıştığım ilk kitabı. Bitirdiğimde hikayenin dehşetine mi kapılayım yoksa kahramanların ruhlarına mı dalayım bilemedim ki her ikisi içinde iyi bir tahlil olmuş. Yakın bir tarihte aynı yazarın ” Kuyucaklı Yusuf” Eserinİ okudum ve yazarın kaleminde fark ettiğim ana karakterde hep dik ve çözümlenmesi zor bir derinlik var. hayatı vurdumduymaz yaşadığını farkeden ama bi o kadar da önemsediğinin farkında olmayanların yazarı Sabahattin Ali…

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s