Tarihe yada başka bir coğrafyaya gitmeye gerek yok, en acımasız sömürgecilik, bilgisi olanın bilmeyeni ezmesidir. Peki bilen sussun mu, bildiği halde konuşmasın mı? Konuşsun elbette; ama yaralamadan, kendini otorite yerine koymadan, karşısındakini sömürmeden. Bunu yapabilmek için de, neyin nerede ve kime söylendiği, kelimelerin nasıl ve ne amaçla sarf edildiği son derecede önemlidir.
Bizim aklımızın ucundan bile geçmezken, söylediğimiz bir söz nice yerlere varır, çoğu zaman maksadını aşar. Ve bir sözün nereye varacağını, kimin duyup bunu nasıl ve ne şekilde anlayacağını hesaba katmadan yapılan faaliyete ilim değil propaganda denir.
İnsan neyi bildiğini sanıyorsa sansın, aslında sadece kendini bilme imkanına sahiptir der Russell. Yunus’un ‘ilim kendini bilmektir/sen kendini bilmezsen/bu nice okumaktır’ına ne kadar da benziyor değil mi? İkisinin de söylediği şu aslında: neyi bildiğini sanıyorsan san, aslında kendini bilmenin ötesine geçemezsin. Bu yüzden, kendi bildiginin yegane, değişmez ve herkes için geçerli (mutlak) bir hakikat olduğunu sanarak sömürgecilik yapana, çok rahatlıkla cahil diyebiliriz.