Hakikatin Yorumu Hakikat Değildir


Her teori, her uygulama, her bakış acısı, her yorum insan ile sınırlıdır ve ne kadar fazla da olsa belli bir sayıda insan için geçerlidir. çünkü kimse zamanı, mekanı aşan, tüm insanlığa hitap eden bir görüşe sahip olamaz. Bir dinin yorumları dahi insan ürünüdür ve tüm insanlığa hitap etmekten uzaktırlar, bu din hak din bile olsa. Bir din, zaten insani yorum çerçevesine sıkışmadığı ölçüde zamansız, farklı anlayışları barındırdığı kadar evrenseldir.

Bu yüzden, hiçbir yorumun evrenselliğini iddia edemeyiz; bu yorum ne kadar çok kişi tarafından benimseniyor, ne kadar bilgi tarafından destekleniyor olsa da.

Bunları aslen şunun için yazıyorum: bir yorumu kendisine hayat düsturu eyleyen kimse, o yorumun gerçeğine ne kadar içten inanırsa inansın, başka yorumların varlığını teoride ve pratikte kabul etmek durumundadır. Yani kendi bakış acısı, insan kaynağından çıkmışsa, zaman ve mekana bağımlı olarak olusturulmussa her şartta ‘hakikat’ten bir sapmaya sahiptir ve bu sapma nedeniyle ‘hakikat’ olmaktan fersahlarca uzaktır.

Kısacası, bir kimsenin yorumunun doğru olduğuna inancı, diğer yorumların yanlış olmasına inanmayı gerektirebilir. Ama onların da doğru olabilme ‘ihtimal’i her zaman kendisininki ile aynıdır.

8 comments

  • yasin, gürbüz hoca yolunda sağlam adımlarla ilerlemektesin 🙂 sühreverdi, hakikatin söze sığamayacağını ve hayalin de hakikati kuşatamayacağını ifade eder. bu anlamda gerçekten de insanın idrakinin sınırlılığını düşündüğümüzde hakikat iddiamızın da ne kadar sınırlı olduğunu veya evrensel olamayacağını görüyoruz. elbette bu durum inanılacak, hakikat olarak kabul edilebilecek bişeyin olmadığını/olamayacağını ifade etmez ancak en azından kimsenin kimseye hakikati savunma adına baskı kurmaması ve en önemlisi hakikate sahip olma iddiasının verdiği özgüveni kibrin desteğiyle kimsenin kendini tanrısal yargının temsilcisi gibi görmemesi gerektiğini bize gösterir. aynı şekilde bu tereddütlü durumun bizi sevkedeceği hayat boyu hakikat arayışı belki de hayatımızın en anlamlı yönüdür. kısa ama öz olduğu için eklenecek pek bir şey bırakmamışsın, eline sağlık yasinim..

    • yazının ana temasını çok iyi özetlemişsin ferhat 🙂 ellerinize sağlık cümleten 🙂

    • yo, yoo, yoo… 🙂 burada birilerine said hoca gibi düşünmek düşüyor galiba 🙂 öncelikle yasin bunları söylemekle gürbüz hocayla bazı noktalarda uyuşsa da gürbüz hocanın tam olarak söylediğini söylemiyor. yasin hakikatin yorumunun göreliliğinden bahsediyor. mesela her bakış açısı insanla sınırlıdır diyor ki gayet de doğru söylemiş oluyor. çünkü bakış açısı tabirinin kendisi zaten başka açıları öngörmektedir. ama kimse Allah’ın bir hükmü konusunda bakış açısı tabirini kullanamaz herhalde 🙂 bir hukukçu olarak söyleyecek olursam, mevrid-i nassta (nassın olduğu yerde) ictihada (yoruma) mesâğ (cevâz) yoktur 🙂 şimdi ferhatın ne diyeceğini biliyorum ama ne yapayım: “sen çok değiştin hadi” 🙂

  • bu arada bu yorum ve hakikat meselesini gerçekten tartışmalıyız. o kadar çok yoran (yoğuran) var ki hakikat dediğimiz şey neredeyse bir oyuncak hamuruna dönüştü malesef…

  • yok bi bu konuda değişmedin hadi 🙂 gürbüz hoca metafizik konularda kesinliğin olamayacağını (bizim açımızdan) ve hükme de kendi konumumuzdan baktığımızı her zaman söyler aslında.. bu açıdan sanırım hoca’nın sözlerinden ne anlamamız gerektiğini yarın ona sorarak netleştirebileceğiz 🙂 allah’ın hükmü elbette kesindir, mesela meleklere iman etmemiz gerekiyor ve onlara iman ediyoruz.. ancak neden inandığımız (emretti biz de inandık deyip meseleyi geçiştirmeyi düşünmüyorsak), onlara olan imanımızın mahiyetinin neliği, meleklerin imanımız açısından konumu gibi meseler bakış açımızın devreye girdiği yerlerdir ve bu konuda kesinlik iddiasında bulunamıyoruz. ve aynı zamanda meseleyi biraz daha geniş tutarak şunu da diyebiliriz belki; gayb bizim için her zaman var olacağına göre Allah’ın hükmü konusundaki inancımız bizim açımızdan doğru olsa dahi mesele bir açıdan inanç bir açıdan bilgi ile alakalı olacağı için bu inancımız bilgiye ne kadar dayanıyor oluyorsa olsun yine de evrenselleşemeyecektir.. son olarak şunu söyleyeyim; bütün bu eksik kuşatıcılık elbette allah’ın hükmünün noksanlığından değil bizim idrakimizin, bilgiye erişme kapasitemizin doğasından kaynaklanmaktadır.. zaten bunu kabul etmememiz herşeyden önce ayetlerin sürekli vurguladığı alemdeki olmuş, olan ve olacak hiçbir şeyin boşuna olmadığı düşüncesine tezat bir durum teşkil edecektir..

  • Yorumlar, yazıdan daha zengin. Hadinin dediği gibi bu konu üzerinde daha çok çalışmayı gerektiriyor. Ben burada yalnız, hakikat tüccarlarına prim verilmemesi gerektiğini vurgulamak istedim. Vurgumun okuyanlar tarafından (en azından yorumlardan hareketle söylersem) anlaşıldığını görüyorum. Çok şükür.

    Hakikatin varlığı, yani birşeyin hakiki varlığı, elbette kişiye bağlı değildir ama kişi kendi bakış açısına yansıyan hakikat ‘resmi’ni hakikatin yerine geçirebilir ki bu, insanın birşeyi ‘hakikaten’ bilmesinin önündeki en büyük engeldir.

  • Hakikat subjektif kalıyor bu yüzden. Basitçe, gözlük ışık azsa duvar gridir, gözlük kirliyse cam kirlidir… “Kişinin” hakikatleri bunlar. Dediğiniz gibi hakikarler de ışık ve gözlükte olduğu gibi “zaman ve mekan” değişkeni ile şekilleniyor.

    Güzel yazı, elinize sağlık.

    • Hakikat subjektif ‘gorunuyor’ bu yuzden diyelim, maksadimizi tam belirtmis olalim.

      Ilginiz ve eklemeleriniz icin tesekkurler.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s