Dostum Agah’a…
Fotoğraf: Agah Bayrakçı
“Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle
Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
Eğlenceli Beşik
Ha biz varız
Ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
Sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
Ha biz yokuz
Ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
Sayısız rampaya katlanır
Ya güneşten daha zengin
Sofraya diz çökeriz
Ya sen kuş olur gidersin bir trenle
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır. “
Cahit Zarifoğlu
Sevenleri Yaratan Rabbimin Adıyla…
Göz değil aşk, aşk değil bin çeşit göz, yollarda yürüdüğümüz zamanlar sessizce kuşların çığlıklarını dinleyişimiz, bir şarkıyı en derin yerden iç geçirişimiş, gülhanede bir erkek çocuğu kollarda, deklanşöre basışım… Kolumun altında geçirdiğin vakitlerde vakittir, şimdi yaşadığın anda. Kurduğumuz rûyanın bir anı ne kadar yansıtılabilirse o kadardır içimden geçen sokaklar.
Evet Hobbes senin kadar delidir, insan matematikle anlarsa aşktan… Kant ahlaksızdır vicdan yapıyorsa ve ben sigara içmeden felsefeye dalıyorsam sendendir, yoksa banane ideoloçya örgüsünden; ben kolumun altındayken dünya, üstümdeki yıldızlı gökle uğraşmam, yoksa sen varsın banane şairlikten edebiyattan… Sokaklarda aç insanlar varmış banane… Banane en güzel parkın bir park oluşundan… Sen varsan gözlerimde, gözlerimden banane. Ya senin de gözlerin ağlıyorsa “Niçin ağlıyorsun elisabeth, mutlu değil miyiz?”
Haklısın mutlular gerçekten belki de aptaldırlar, belki gerçekten olgunlaşmak için kanatmak lazım gelir bazı yerleri, bu yüzden Nietzsche’nin intiharla flört etmesini bir yere kadar anlayabilirim, “ümit kötülüklerin en kötüsüdür, işkenceyi uzatır”. Nietzsche, melodi doğrudur ama dans yanlış, umut fakirin ekmeği, ümit aşıkın zehridir ve maşuk buna işkence diyorsa işkencedir.
Anladım tamam artık sen yoksun, ama kaldıramıyorum sen olmayınca felsefeyi, sen olmayınca şair olamıyorum mesela, en güzel şiir çıkmıyor dilimden sende yazmayınca bana, en güzel aşkı kağıda geçiremiyorum, her banktan yalnız kalkışımda bir başörtüsü buluyor beni, ama sen varsan hepsi yoklar… Sen yoksan hepsi dikkat çekiyorlar, şu sokak, seninle yürümüştük, şu sıralar, seninle oturmuştuk yan yana, sen vardın şu resmin yarısında, evet sonra sen yandın ve ben küllerini savurdum sonra… Şu ağaç senin ruhunu mu taşıyor yoksa, şu gökyüzünün aynı anda mı altındayız? Biz seninle göğe bakınca beraber mi görüyoruz dolunayı… Felsefe mi? Doğrudur sensin, şiir mi şarkı mı hepsinde hepsinde… bir gazetenin önünde gecem günüm sensin, yoksa beylik laftır düşerim üçüncü sayfa haberlere… Hayır düştüğüm sensin.
Dilime geldiyse söylüyorum, dil ses, şehir aşk, yoksa yoktur bu şehirde dilberin… Boşuna bakma masivaya, yalnız olmadığını kabullenmek gerekir. Bir yazı bitmiyorsa ey okuyucu, sonunu nasıl getireceğinin planını yapmadıysa yazar, biteremedim deyip özrünü iletip bitiremeden bitirmek gerekir…