Geleceği Düşünmek


Japonya’daki tsunami felaketinden geriye çok şey kaldı. Bize kalan en büyük şey de oradan çıkardığımız dersler oldu herhalde. Zira musibetlerden geriye hep dersler kalır, nasihatlerin ortaya çıkaramadığı dersler.

Tsunami hadisesindeki hikayelerden biri şöyle: yaşlı bir çift, depremin hemen ardından gelen tsunami uyarısıyla evlerinden apar topar çıkarlar. Neden sonra birkaç eşya daha alalım deyip geri dönerler eve ve tam o esnada tsunami evde yakalar çifti. Kadın, deniz sularına kapılıp kaybolmuş, erkek ise neredeyse bir gün sonra deniz ortasından kurtarılmıştır.

***

Hz. Adem ve Hz. Havva “ebedîlik ağacı” ile kandırılmışlardı cennette. Şeytan, onlara sonsuzluğu fısıldamıştı. Onlar da fani oldukları gerçeğinin üzerini kapatmak isteyip ağaca yönelmişler, böylece kendilerine zulmetmişlerdi. İnsan, kendi gerçeğini görmezden geldikçe zulmeder.

İnsanın sürekli geleceğini düşünmesi, yarını için kaygılanması fikrinin altında da bu kalıcı olma duygusunun yattığı düşünülebilir. “Madem varım, o halde kalıcı olmalıyım” duygusu insanı, fani olduğu gerçeğinden uzaklaştırabilir. İnsan bu dünyada kalıcı olduğunu ancak vehmedebilir. Aslında yoktur böyle bir ihtimal. Herkes her an ölebileceğini teoride kabul eder. Ancak iş pratiğe geldiğinde, çoğu kez bu gerçeği unutarak hareket ederiz. Sanki hiç ölmeyecek gibi davranırız çoğu kez. Böylece denge kaybolur, “her an ölecekmiş gibi” hareket etmenin aleyhine.

İslam düşünce geleneğinde insanın, kendini geleceğe böylesine kaptırmasına “tûl-i emel” derler. Tûl-i emel… yani maksadını, ulaşmak istediğin şeyleri uzattıkça uzatmak. Elinde olandan razı olmamak gibi bir şeydir tûl-i emel. Sahip olduğun değerlerin sana yetmeyeceğini düşünmektir. Dolayısıyla kendinden uzaklaşmadır bir bakıma, kendi gerçeğinden.

Biz insanlar, elimizde olmayan şeylerle uğraştıkça, elimizde olanları unuturuz. Gelecek hayallerine kapıldıkça, içinde bulunduğumuz anın gerçeklerine yüz çeviririz. İçinde bulunduğumuz anın en büyük gerçeği ise kul olduğumuzdur. Kendimizi hatırda tutmadıkça kul olduğumuzun farkına varamayız.

***

Japon çift, belki bir sonraki anı göremeyeceklerini düşünüp henüz evin dışındayken birbirlerine sarılsalardı, “çok şükür atlattık” diyebilselerdi hikaye farklı sona erecekti. Onlar da geleceği düşündüler, “belki kalırız daha burada” dediler ve olan, onlara da oldu.

9 comments

  • eyvallah Hadicim. Bu illetten salim kalabilmek için “İbnu’l-vakt” olmanın sırrına biraz da olsa vakıf olmak gerekiyor herhalde.

  • bu yazının verdiği ilhamla yarın derslerde bu konuya değineceğim inşallah…

  • yan yanaydık bu haberi dinlerken.ben dinlemişim,sen hissetmişsin meğer… hissettirdiklerin için sağolasın abim.

  • eline sağlık hadiciğim, sıkıntımızı güzel yerden yakalamışsın. malesef dünyaya, mala verdiğimiz değeri kendimize, sevdiklerimize vermiyoruz. sanırım bu da hırsla sahip olma ve insanlara dair güvensizlik duygularından kaynaklanıyor. elimizdekilerle yetinmek ve bunun için şükretmek temennisiyle:)

  • aradan azımsanmayacak bir süre geçti
    ama ilk kez japonya depremini konu alan
    bir menkıbeye rast geldim. ve abi eğer senin elinde
    bu şekilde yoğurulmasaydı bu menkıbe. benim
    gözümde gayet sıradan bir hikaye olurdu

  • yazı harika ve çok anlamlı..hatırlattıkları icin yazıyı yazandan Allah razı olsun..

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s