Necip Fazıl’ın Sabır Taşı kitabı üzerine yazılar- 1
Bazen zor gelir beklemek. Aceledir insanın özü ne de olsa. Zor olan sabır’dır her daim, kadere rıza. Ama yaşamak da zor bir görev değil mi yüklenen insanoğlunun omuzlarına. “Kırk gün kırk gece bir ölü bekleyeceksin, sonra da muradına ereceksin.” misali.
Bazen ağlamak düşer payımıza şakaklarımız ağrıyana kadar, çaresi yok gibidir derdimizin. Kimsede yoktur öylesi. Ümitsizlik, kasvet, karamsarlıktır hayatımızın felsefesi… Ama zordur ya yaşamak, bize düşen “Böyle emreylemiş Çalap, anın için ben ağlarım.” terennümünü zikreylemek..
Bazen paylaşmak isteriz bu yükü, ağır gelir ya omuzlarımıza. Yoldaştır aradığımız, can yoldaşı, ruh sırdaşı. O olur ruhumuzun ağrıyan yanını saran. Uçsuz bucaksız hayat çölünde bir vaha. Yere düşen yaramaz bir çocuğun elinden tutup kaldırır gibi çekip alacak olan sıkıntılar girdabından. “Sensiz murad olur mu hiç?” çığlıklarına muhatap.
Bazen susarız, iklimden iklime koşarız çığlıklarımız duyulmasın diye. Paylaşmayız birikenleri bir beşerle. İstemeyiz düşsün dile. Dilin ucundadır halbuki, açılmaz dudaklar. Boğazı yakar, yüreği yırtar bir kasırga ama lâl’dır olması gereken dilin. Biliriz susarız. Belki rastlarız bir taşa da boşaltırız içimizi. “Sabır taşı dedikler şu mercimek tanesi kadar taş” ne de olsa.
Bazen de özveridir bize düşen. En güzel baharlarımızı alır belki bekleyişler; lakin bir bakış, bir tebessüm siler derdi tasayı, biliriz. Sevgilinin yüzünü görmek, bir işitmek sesini yeter. Önemi kalmaz artık uykusuz gecelerin, namütenahi düşlerin, tükenişlerin. Onun mutluluğudur ya bizim mutluluğumuzun tek gerekçesi. “sevgi aradan çıkmak, yok olmaktır” gerektiğinde teslimiyetle.
“Dert gökyüzü gibi bir şey! Ayrı ayrı seyretsek de hepimizin çerçevesi. Üstüne perde çekilemiyor. Dert hava gibi bir şey! Ayrı ayrı ciğerlerimizi doldursak da hepimizin malı.”