Olmak; varlığın ince tellerinde tınlamak… söylerken bile ağzının içini doldurur “olmak”. Olmak, hep hayatta olmak; ve aynı zamanda hayatta hep “ölmek”leri yaşamak. Ve ma’rifet denilen asıl şeydir olmak… ve ölmek söylenişi bile ürkek…
Hayatın canlılığında ölümün sessizliğiyle ilerlemek ve denilecek hiçbir laf yokmuş gibi bir sükutla karşılamak her şeyi; kalbinin tüm avazıyla atılan çığlıklarının dışa ses geçirmeyen niyetiyle yaşamak, olmak. Ve “ölmek” ne kadar benzer “olmak”a. Ölümün o derin sessizliği… ana durdurulmuş hissini veren o bilmiş, bilinçli sukutu… ve acının ne kadar gerçek olup “gerçekten acıttı be” denecek kadar “olmak”ın başka bir boyutunda yaşanıyor oluşu…
Olmak, tüm hasletleriyle insan olmak ve tüm tezahürleriyle kainatın ayetlerini çaktırmadan bir bir okumak… İnsan olmak “yaradan rabbinin adıyla oku”yan olmak. Tüm tezahürleriyle kainatı “iqra bismi rabbike ellezi halaq” pencersinden okumak. İnsanı olmaya, olgunlaşmaya tamamlayan varlıkların içinde ayrı bir konuma sahip olmak; kamil insan olmak…Meleklerden üstün de hayvanlardan aşağı da olabilecek kapasitede olup nur huzmelerinden daha takdire şayan insanlardan olmayı seçmek, kamil insan olmak… “elestu bi-rabbikum “ cümlesine “bela” diyecek olgunlukta olmak…
Olmaya ölmenin penceresinden bakabilmek ve gerektiğinde olmak için ölmek, ölebilmek olmak… Yaşanmışlara “yaşandı bitti” felsefesinin sorumsuzluğuyla değil “yaşanmayı hak eder mi, hak etti mi?” sorusunun cevabıyla baktığında olumlu bir cevap verebiliyorsan her şeye ve kalbin mutmainse; cevabının ince tellerinde tınlayan manaların hakkıyla yaşanmışlığıdır olmak…Ve bir gün gelip dağların yürüdüğünü gördüğün zamanlarda yine aynı cevabı verebiliyorsan her şeye ve sahibine kısaca pişman değilsen yaşanmışlıklarından işte o zaman aynı anda hem olmak hem de ölmektir… olmak.
Sevgisizliğin ortalığı kasıp kavurduğu, sevginin sırra kadem bastığı bir yerde, zamanda ve mekanda; hanzala misali yalın ayak, boynun bükük ve sırtın herkese dönük yaşamaktır, olmak. Ve bir gün geleceğine, geri döneceğine bir şartla(sevgi) söz vermektir, sevgisiz yaşayan katı kalplilere, mut yüzlülere inat… Ve bir kelebek kadar kısa ömürlü ama bir o kadar da özgürce yaşamaktır olmak…ve ölmek.
Kalpten kalbe bir yol kurulmuşsa tüm mesafe ve engellere dayanmak ve çok istediğin ve arzuladığın bir şeyden vazgeçebiliyorsan eğer bir ma’rifetle işte bunun adı sabırla olmak.
Ruhunun derinliklerinde durmaksızın kanayan adını koyamadığın bir yaranın beyninde raks eden karıncala(nmala)rıyla hayalet bir kurşun tarafından vurulduğunu hissediyorsan eğer olmadan ölmenin ne demek olduğunu gösterir “olmak”. Ve artık göz kapakların kapanmıştır hiç açılmamacasına… gönlün kapılarını kapatmıştır duyguların tüm namına… ve bülbül dillerin susmuştur bir daha konuşmamacasına… ve artık vurmuştur seni içindeki hayalet bir kurşun…
Tanrı “ol” deyince “sen” oluvermişsindir fakat artık tekrar ol demenin faydasızlığı ortadadır. Olmak bir kere olur ve sen o biri kaçırmışsındır, varlığın ince tellerinde tınlayamıyorsundur artık ve olmaktan yoksun(sun)dur…
Ve olmaya ölmeden ölmenin penceresinden bakabilmekti olmak ve gerektiğinde olmak için ölmekti… ölebilmekti…
üstadım, “olmak ölmektir” der.
insanın olmadan ölmeyeceğine, ölmeden olmayacağına inanıyorum.
yazı için teşekkürler…
rica ederim .
ben okunmaya değer görüp okuyanlara teşekkür ederim .
”gerektiğinde olmak için ölmek”…….o zaman ölümüne,olmak! gerek….olmak! için ölüme el sallamak…