Henüz patlamış bir napalm bombasının dumanı önünde eli silahlı askerler ve ağlaşarak fotoğrafçının bulunduğu yöne kaçışan Vietnamlı çocuklar, bunlardan biri ki; bir kısmı yanmış çıplak vücuduyla hafızalara kazınan 9 yaşındaki Kim Phuc. Fotoğrafçı Nick Ut’a 1972 yılı Pulitzer ödülünü kazandırmasından öte, dünyanın Vietnam’daki vahşetin farkına varmasında çok büyük pay sahibi olmasıyla gerçek işlevini yerine getirmiş oldu bu fotoğraf. Kim bilir, belki bunda fotoğrafçının filmi servise yetiştirmeden önce çocuğu hastaneye ulaştırma erdeminin de payı vardır..
Bu sahneye Philip Jones Griffith gibi birkaç fotojurnalistin objektiflerinden bizlere ulaşan savaş fotoğraflarını; ölü bedenleri, solgun yüzleri, çaresiz bakışları ile Vietnamlı sivilleri, kimyasal silahlar sonucu tanınamayacak derecede sakatlıklarla doğan çocukları, napalm bombalarını vb. eklersek yola çıkmadan önce zihnimdeki Vietnam tasavvuruna ulaşmış oluruz. Ne Halong körfezinin eşsiz tabii güzelliği, ne tapınakların gizemli atmosferi, ne Mekong deltasında bin bir renkli günbatımları ne de Vietnam halkının sıcak ve gülümseyen bakışları.. Hiç biri Vietnam’ın savaş yıllarındaki imgesinin önüne geçemedi; ta ki kendimi Ho Chi Minh şehrinde, etraftaki renkli tabelalar ve neonlar altında dört bir yandan akan motosikletlerin arasında bulana kadar..
Viêt-nam
Çok değil, bundan iki yüzyıl öncesine kadar Vietnam bilinen/kullanılan bir isim değildi ve özellikle bugünkü sınırlarının kuzey bölgesini kapsayacak şekilde “Annam” olarak biliniyordu. Hayali Cemaatler ismiyle Türkçe’ye çevrilen eserinde Benedict Anderson’un verdiği bilgiye göre, 1802 yılında İmparator Gia Long Pekin’e bir elçi göndererek ülkeyi “nam-viêt” olarak adlandırmak istediğini bildirir ve bunun onaylanmasını ister. Ancak, “Güney viêt” anlamına gelen ve Çin topraklarında da bir hak iddie eden bu ismi Çin imparatoru kabul etmez ve ismin “Viêt’in güneyi” anlamına gelen “Viêt-nam” şeklinde değiştirilmesini uygun görür. Bu sebeple ilk zamanlar sahiplenilmemiş ve yerine başka isimler kullanılmaya çalışılmış olsa da geçtiğimiz yüzyılda Vietnam milliyetçileri bu ismi benimsemiş ve ilkin dışarıdan yapılan bu isimlendirme zamanla sahiplenilmiştir.
Sömürge ve Savaşlar ve Ho Amca
“Ben güya şiirler yazdığım için mahpusmuşum,
mahpus olduğu için şiirler yazarmış Ho amca.” – İsmet Özel –
Aslında Vietnam’ın Amerika ile mücadelesi bir zincirin son halkası.. Öncesinde bir buçuk yüzyıllık bir Fransız kolonizasyonuna maruz kalmış, tabi önceki yüzyıllarda çeşitli dönemlerdeki Çin hakimiyetini de unutmamak gerek. 20. yüzyıl’ın başlarında belirginleşen bağımsızlık çabaları, Ho Chi Minh (Ho Çi Min) önderliğinde 1945 yılında meyvesini vermiş ve ilk olarak, Japonların kısa işgalinin de sağladığı uygun ortam ile cumhuriyet ilan edilmiş. Ardından 1954 yılında Fransızlara karşı kesin zafer kazanılmış. Sonra 60’lı yıllardaki kuzey güney ayırımı ve ABD’nin güneye destek amacıyla sahnede yerini alması ve hepimizin bildiği acı tablolar.. Resmi rakamlara göre 15 milyon ton bomba kullanılmış Vietnam’da, buna bir de Laos ve Kamboçya’da saklandığı iddia edilen gerillalar bahanesi ile bu ülkelere atılanlar eklendiğinde rakam korkunç bir boyuta ulaşıyor. 3 milyon civarında insan hayatını kaybederken, kimyasal silahlarla veya bomba ve mayınlarla sakat kalanların sayısı bunun çok üzerinde. Binlerce hektar tarım arazisi uzun süre kullanılamayacak şekilde tahrip olmuş. Artık yetmişine ulaşmış olan liderleri Ho Chi Minh önderliğindeki gerilla savaşını, bunca kayıp ve acıya rağmen kazanmışlar.
Ho Chi Minh, çocukluğundan itibaren kendisini bağımsızlık çalışmaları içinde bulur. Temizlikçi olarak girdiği Fransız gemileriyle dünyanın pek çok yerini görmüş, yabancı dillerini ilerletmiştir. Kendisini halkının kurtuluşuna adamış mütevazı ve kararlı yapısı ile 20. yüzyılın en önemli ve bununla birlikte en renkli komünist liderlerinden biri olmuş; belki bu derece renkli tek komünist lider olmuştur. ABD’nin çekildiğini ve güney-kuzey birleşmesi ile Vietnam devletini kurulduğunu görmeye ömrü vefa etmemişse de halkı onu unutmamıştır ve bugün Vietnam’a gidecekseniz Vietnam kültür ve tarihine ilişkin bilmeniz gereken öncelikli isimlerden birisi Ho Amcadır.
Ho Chi Minh Şehri
Çinhindi’nin doğusunda, kuzeyde Çin sınırından güneyde Kamboçya sınırına kadar uzanan uzun ince görünümde Vietnam topraklarının güneydeki merkezi konumundaki şehrin asıl ismi Saigon iken, liderleri Ho Chi Minh’in anısına onun ismi ile değiştirilmiş Vietnam devleti kurulduktan sonra. 10 milyonu aştığı tahmin edilen nüfusu ile ülkenin en kalabalık şehri; bunda sanayi ve ticaretin merkezi konumunda olmasının da payı var. Tüm ülkeyi olduğu gibi Saigon‘u da nehirler bölmüş. Bir yanda Saigon Nehri veya ona açılan kanallar üzerinde geleneksel tarzda evler, balıkçılar; diğer yanda gökdelenler, son derece lüks oteller görmek mümkün. Her şey iç içe.
Çin ve Amerikan Savaş Suçları Müzesi, Ho Chi Minh Şehri Müzesi ve Tarih Müzesi gibi belli başlı müzeler ziyaret ederek hem Vietnam tarihini hem de geleneksel mimari ve günlük yaşam gereçleri gibi Vietnam kültürünün parçalarını tanımanız mümkün. Bunun bir diğer şekli ise ibadethaneleri görmek. Budist tapınakları olan “pagoda”lar burada da yaygın. Jade Emperor Pagoda, Xa Loi Pagoda ve Tran Hung Dao Tapınağı öncelikle görülebilecek, renkli mimarileri ile dikkat çekenleri. Buna bir de Mariamman Hindu Tapınağını ekleyebiliriz. Hem daha rahat fotoğraf çekmek hem de Budist rahiplerin ritüellerini izleyebilmek için ziyaretçilerin daha az olduğu sabah saatleri daha uygun ve rahat olacaktır. Yine de fotoğraf çekmeden önce uyarılara dikkat etmenizde fayda var.
Pagodalar ve tapınaklar dışında mimarisi ile şehrin merkezinde dikkat çeken iki yapı Opera Binası ve Notre Dam Katedrali. 1877’de Fransızlar tarafından klasik dönem Avrupa katedrallerine yakın bir mimari tarzda yapılan katedral, Çinhindi’ndeki bir seyyahı ilk bakışta bu büyüklükte bir Hristiyan mabedi olarak şaşırtabilir; ama Hristiyanlığın Kamboçya’daki kadar fazla olmasa da yerli halk arasında da bağlıları olduğunu belirtelim. Bunlara ek olarak 1937’de yapılan Saigon Merkez Camii de, şehirdeki 15 civarındaki İslam mabedinin ilki ve mimari açıdan en kayda değeri olarak görülebilir.
Cu Chi Tünelleri
Ho Chi Minh şehri etrafında görülecek yerler içinde ilk akla gelenler tüneller. Fransızlara karşı başlatılan gerilla savaşı ve devamındaki ABD bombardımanları sonucu Vietnamlılar adeta yerin üstünü terk edip kat kat altını mesken edinmişler. Hem yaşam alanı, hem Vietnam içinde hareket alanı hem de Kamboçya ve Laos üzerinden tedarik edilen malzemelerin intikali için kullanılmış bu tüneller. Farklı derinliklerde ve adeta birer labirent gibi planlanan tünellere ABD’liler giremeyince buralara kimyasal silahlarla saldırmışlar. Ama kompleks yapıdaki tüneller öyle planlanmış ki çoğunluk bir tünelden diğerine geçerek bu saldırılardan dahi korunabilmiş. Toplam uzunlukları 250 km.yi aşan Cu Chi tünelleri Vietnam’da görülecek yerler listesinde, ziyaretçilerin haklı ilgileri ile ilk sıralarda yer alıyor.
Mekong Deltası
Yıllık 35 milyon tonu aşan pirinç hasatı ile Vietnam bölgede önemli bir pirinç üreticisi. Bu miktarın neredeyse tamamı ise, ülkenin güneybatı sınırını boydan boya kaplayan büyük Mekong Deltası’nda yetiştiriliyor. Nehirler ve açılan kanalların bin bir parçaya böldüğü uçsuz bucaksız pirinç tarlaları, aralara serpiştirilmiş gibi duran yerleşim birimleri, çiftçiler, tapınaklar doyumsuz bir görsel şölen sunuyorlar. Fotoğrafçılar için gündoğumu ve günbatımı vakitlerinin çok verimli olacağını belirtmek gerek, çünkü tüm bu alan gök ile birleşmiş gibi kırmızıdan mora onlarca tona bürünüyor ve yerle gök arasındaki çizgi kayboluyor.
Deltanın batısında, An Giang bölgesinde ise, bir zamanlar Champa krallığı ile bu bölgelerde var olmuş Cham’ları görebilirsiniz. Bölgedeki tüm etnik gruplar birbirine çok benzese de, yaşam biçimleri, mimari ve geleneksel kıyafetler farklılık gösterebiliyor. Pirinç üretimi ile pek ilgilenmeyen Chamlar daha çok balıkçılık ve meyve üretimi gibi işlerle uğraşıyorlar. Nehirlerin üzerini kurulu Cham köyleri kadar, kıyıdaki köylerde, muson yağmurlarından korunmak için ahşap sütunlar üzerine yapılan geleneksel mimarideki evler de görülmeye ve fotoğraflanmaya değer. İlginizi çekebilecek bir diğer nokta ise bu bölgede dolaşırken karşılaşacağınız irili-ufaklı pek çok cami. Evet, Chamlar bundan yüzyıllar önce büyük oranda İslam’ı kabul etmişler. Zaman içinde Kımerler ve Vietkonglar arasında sıkışıp siyasi güçlerine kaybetseler de bugün Vietnam ve daha çok Kamboçya sınırları içinde olmak üzere hayatlarına devam ediyorlar. Vietnam sınırları içinde, neredeyse tamamı bu güneybatı bölgesinde olmak üzere sayılarının 150.000 civarında olduğu tahmin ediliyor ve nüfusun %80’i Müslüman. Kısmen Vietnamlılarla da karışmış bir şekilde, “Vietnamlı” olarak kabul ediyorlar kendilerini. Bölgenin zaten sıcak ve misafirperver olan yerlileri, bir de Müslüman olduğunuzu öğrenince ilgi iki kat artıyor, kendinizi Anadolu’nun herhangi bir yerinde misafirmiş gibi hissetmemeniz için pek bir neden kalmıyor.
Hanoi
Hanoi ülkenin başkenti ve nüfusu 8 milyonu aşıyor, Saigon’dan sonraki en büyük şehir. Ho Chi Minh – Hanoi arası uçakla 2 saat, karayolu ile 36 saatten daha fazla sürdüğü söyleniyor. Orta Vietnam’ı da görerek bu mesafeyi karadan konaklamalı olarak kat etmeyi düşünürseniz en azından 3-4 gününüzü buna ayırmak iyi olacaktır, zira Çinhindi’nde karayolu yolculuğu gerçekten çok meşakkatli ve milyonlarca motosiklet sebebiyle de yavaş. 250km.lik bir mesafeyi özel araç ile 6-8 saat arasında alabiliyorsunuz ortalama.
Vietnam’ı Türkiye’den hareketle anlatan pek çok insan Ho Chi Minh şehrini İstanbul’a, Hanoi’yi ise Ankara’ya benzetir. Aslında burada Hanoi’ye biraz haksızlık edilir. Bürokrasinin başkenti olmakla birlikte, özellikle “eski şehir” olarak isimlendirilen ve bugün daha çok turistlere yönelik olarak şekillenmiş olan bölüm oldukça hareketli ve renklidir. Hoan Kiem Gölü etrafındaki, özellikle gölün kuzeyi ve doğusunda oteller, hediyelik eşya mağazaları, restoranlar, kafeler gezginler için güzel bir atmosfer oluşturmuş. Aslında eski şehrin sokakları, her birinde belirli bir ürün grubunun imalatçı ve satıcılarının bulunacağı şekilde düzenlenmiş ise de bugün çok daha karmaşık ve renkli bir yapıya dönüşmüş.
Gölün kuzeyindeki bir adacıkta, kırmızıya boyalı bir köprü ile geçiş yapılan, ağaçların çevrelediği Ngoc Son Tapınağı’nı görebilirsiniz. 13. Yüzyılda Moğollara karşı zafer kazanan komutan Tran Hung Dao anısına yapılan bu küçük tapınak hem geleneksel Vietnam mimarisinin güzel bir örneği olması hem de gölün içinde inşa edilmesi ile oldukça ilgi çekici ve şüphesiz Hanoi’de en çok ziyaret edilen tapınak. Tapınağın girişinde sağ ve soldaki motiflerde bulunan kaplan ve kaplumbağa figürleri yapılış amacı ve efsaneyi yansıtan semboller olarak kullanılmışlar. Kaplan gücü ve zaferi temsil ederken kaplumbağa ise bilgi ve bilgeliğin bu coğrafyadaki en önemli simgelerinden biri. Benim tavsiyem buraya sabah erken saatte gelmeniz; bu güzel saatte tapınağı görmek kadar gölün etrafında Tai chi olarak isimlendirilen geleneksel sporlarını yapan insanları ve etrafta badminton oynayan ve yaşları yediden yetmişe değişen pek çok grup görebilirsiniz.
Gölün güney ucundan batıya uzanan caddeden 2.km kadar yürürseniz solunuzda geniş bir bahçe içinde inşa edilen ve geleneksel Vietnam mimarisinin en iyi korunan örneklerinden olan, batılıların Temple of Literature olarak isimlendirdikleri ama Vietnamlıların bugün “Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Merkezi” gibi bir isim verdikleri, Vietnam’ın ilk üniversitesini görebilirsiniz. Yaklaşık bin yıl önce Konfüçyüs’e adanarak inşa edilen yapı uzun süre Vietnam’ın en önemli ve prestijli eğitim merkezi olmuş ve özellikle Konfüçyüsçülük, edebiyat ve şiir gibi alanlarda eğitim verilmiş. 15. Yüzyılda imparatorun emriyle, burada eğitim gören öğrencilerden üstün başarı gösterenlerin isimleri taşlara kazınmış ve bu kitabeler, kaplumbağaların sırtlarında olacak şekilde iç avluya yerleştirilmiş. Bugün yapıda iç avluya girdiğinizde sağda ve solda uzanan bu şekilde pek çok kitabe var ve yazılar bozulmadan günümüze ulaşmışlar. Günümüzde daha çok bir tapınak görünümündeki yapının içerisinde bugün pek çok heykel var ve tabi bunların neredeyse tamamı Konfüçyüs’ü temsil ediyor. Yapıyı görmeye gelen yabancı ziyaretçiler kadar tapınağa ibadet maksadıyla gelen yerli ziyaretçileri de görmek mümkün. Sık sık tütsüler yakıyorlar, heykellerin önündeki sunaklara para yahut oradaki görevlilerin hazırladıkları meyve tabaklarından satın alarak bırakıyor ve dualarını ediyorlar. Diğer bölümlerde hediyelik eşyalar, dini sembolleri taşıyan çeşitli aksesuarlar gibi şeylerin satıldığı bir alan ve bitişiğinde, geleneksel kıyafetleri içinde otantik Vietnam müziği icra eden bir grup sanatçı var. Bu icralar belirli periyotlarla oluyor ve 15dk. kadar sürüyor, buraya kadar gelmişseniz kaçırmamanızı öneririm.
Hanoi’de bu saydıklarım dışında bir de geleneksel su kuklası gösterisini kaçırmamanızı tavsiye edebilirim. Hoan Kiem Gölü’nün kuzeyindeki tiyatro binasında her akşam –bazı dönemlerde günde iki seans- izleyicilerin beğenisine sunuluyor. Ben bir yanlış bilgilendirme sonucu bu gösteriyi kaçırmıştım ama bir dahaki sefere yapılacaklar listemde ilk sıralarda yerini aldı.
Halong Körfezi
Vietnam’a pek çok insanın öncelikli geliş sebeplerinden biri olan körfez Unesco tarafından da dünya kültür varlıkları listesine alınmış. Güney Çin Denizi’nde yüzlerce kilometrelik bir alanda, okyanustan fışkırıp göğe yükselecekmişçesine yukarılara uzanan dikit kayaları hayal etmeye çalışın. Bunlar arasında balıkçı köylerini, denizin nefis mavisini, yelkenlileri.. Halong kelimelerle tarif etmenin zor olduğu masalsı bir mekan, belki bunu doğrudan fotoğraflarla aktarmak daha kolay ve doğru bir yol. Halong’a gelmek için en uygun yol Hanoi. Hanoi’den karayolu ile 3 saate yakın sürüyor. Dilerseniz kesenin ağzını fazlasıyla açıp bu yolculuğu helikopter ile yapabilir, hatta Hanoi kasabasına iniş yapmadan önce körfez üzerinde küçük bir tur atabilirsiniz. Hanoi’den hem belirli saatlerde kalkan ve günbatımına kadar süren tekne turları hem de bir veya iki gece konaklamalı turlar var. Güzel hazırlanmış ve “junk” ismi verilen büyük tekneler ile tercihe göre bir gece tekne ve bir gece körfezin ortasındaki Cat Ba adasında bir otelde konaklamalı olan bu turlar Halong’un pek çok yerini görebilmek ve fotoğraf için daha fazla imkan sunuyor. Yerleşim olan çeşitli adalar, balıkçı köylerini ziyaret dışında Hang Song Sot Mağarası ve Hang Dau Go Mağarası gibi pek çok sarkıt ve dikiti barındıran mağaraları da ziyaret edebilirsiniz. Tabi bu turlarda menüler oldukça lezzetli deniz ürünlerinden oluşuyor ve yemek konusunda da sıkıntı çekmiyorsunuz.
Doğa
Halong körfezi dışında hemen her bölgesindeki ulusal parkları ile doğa fotoğrafçıları veya doğa yürüyüşçüleri için pek çok imkan mevcut Vietnam’da. Halong Körfezi’ndeki Cat Ba ve Vietnam’ın orta kesimindeki Bach Ma Ulusal Parkları başta olmak üzere hemen bütün ulusal parklarda, hatta parklar dışındaki yeşil alanlarda oldukça renkli kelebek ve kuş türlerini görmeniz oldukça kolay olabilir – bu kolaylığın onları fotoğraflama konusunda söz konusu olmadığı hatırlatayım-. Ben özel olarak vakit ayıramadığım halde çok kısa süre ve dar alanlarda bir düzineden fazla kelebek türü görmüştüm örnek olarak.
* * *
Kuzeydeki Parfum Pagoda, Saigon’un güneyindeki çölü andıran kum denizleri, orta kesimlerdeki sık ormanlar ve sakinliğiyle ün kazanmış sahiller-kumsallar, yine kuzeyde Çin sınırına yakın Sa-Pa bölgesi, tarım alanları ve yerlileri gibi daha pek çok şey sayılabilir, pek çok yer görülebilir Vietnam’da. Ama bütün bunların bir gezginin günlüğüne de sığmayacak kadar fazla olduğunu belirtmek gerek. Başka gezginlerin de Güneydoğu Asya’nın bu zengin coğrafyasını görmeleri, fotoğraflamaları ve yazmaları dileğiyle..
Pratik Bilgiler
*Vize: Son dönemde Vietnam’ın Türk pasaportuna vize vermediğine da rivayetlere her yerde rastlanıyor. Vizenizi Kamboçya, Tayland gibi komşu ülkelerden almanız gerçekten neredeyse imkansız, kapıda da öyle. En iyisi ve kolayı, planınızı ve tarihinizi kesinleştirip istenilen tüm belgelerle Ankara’daki elçiliğe başvurmak, başvuruyu yapmadan önce gerekli evrakları detaylı öğrenmek(uçak biletleriniz/rezervasyonlarınız, varsa uğrayacağınız diğer yabancı ülkelerin vizeleri gibi detaylı belgeler isteniyor), bu şekilde aynı gün veya ertesi gün vizenizi alabilirsiniz.
*Mart 2012 itibariyle vize prosedürünün değişmiş olduğunu öğrendim. Malesef daha zor ve masraflı bir prosedür eklenmiş. Vietnam için tur satın alırsanız mutlaka vize için gerekli belgeleri veya kapıda vize alım belgesini bu anlaşmaya dahil etmekte fayda var. Detaylı bilgi Ankara’daki elçilikten edinilebilir.
*Ulaşım: Türkiye’den henüz direkt uçuş bulunmamakla birlikte Bangkok, Kuala Lumpur ve Hong Kong’dan kolayca bir aktarma ile ulaşabilirsiniz veya bir Çinhindi seyahati planlamış iseniz Kamboçya-Laos gibi komşulardan karayolu ve hava ile giriş yapabilirsiniz. (Aralık 2010 itibariyle artık THY’nin de Bangkok aktarmalı Ho Chi Minh City seferleri başlamış bulunuyor.)
*Yeme-İçme: Uzakdoğu mutfağı zengin olmakla birlikte bizim damak tadımıza da bir o kadar yabancı. Özellikle deniz ürünlerini denemekte fayda var ama büyük şehirlerde Avrupa veya hind mutfağı çeşitlerini sunan pek çok restoran da mevcut. “Helal Yemek” hassasiyetiniz varsa pek çok hind-pakistan ve malay restoranında bunu belirterek yemeğinizi yiyebilirsiniz. Benim tavsiyem hind restoranları yönünde olur. Ücret 5-30TL/10-20$ arasında değişebilir. Yemekler çok sorun olursa çeşit çeşit meyveleri de hatırlamakta fayda var.
*Konaklama: Ülkenin her yerinde oteller veya kırsalda yerel tarzda pansiyonlar bulmak mümkün. Otellerin standartları genelde iyi. Hanoi tam bir otel cenneti ve dikkatli olmakta fayda var; kalacağınız odayı görmeden anlaşmayın kesinlikle. Bir de, oteller müşterilerinden konaklama yoluyla değil de tur satma yoluyla para kazanma düşüncesindeler. Tur alma konusunda şartları açık bir şekilde konuşmadan acele etmemek gerekli; çünkü tüm oteller toplamda birkaç ortak şirketle çalışıyorlar. Otel ücretleri 5-75 TL arasında değişiyor, 3-4 yıldızlı otellerde ortalama 30TL/20$ diyebiliriz.
*Havaalanı-şehir aktarmalarında taksiciler yüksek rakamlar isteyebiliyor. Hanoi ve Ho Chi Minh’de 15TL/10$’ye rahatlıkla taksi tutabilirsiniz, belirli periyotlarla daha uygun fiyata otobüsler de mevcut.
*Ülkede 80 milyondan fazla insan ve 20 milyondan fazla motosiklet olduğunu unutmayıp özellikle ilk günlerde trafikte dikkatli olmakta yarar var.
*Bu yazı, daha önce GEZGİN Dergisi, Şubat 2010 tarihli 36. sayıda fotoğraflarla birlikte yayınlanmıştır.
Yazınız için fevkalade müteşekkiriz.
Sizin gibi kalemi, gözü ve fikri işlek birinin yinedergiden uzun süre uzak kalmasından pek ziyade mahzun olduğumuzu belirtmek isteriz. Bu uzun vetirede kimbilir daha neler kaybettik.
Tecrübelerin devamını diliyoruz.
İltifatlarınız için teşşkür ederim Efendim, teveccühünüz. Hem biz hiç uzak kalmadık ki buradan, hep buralardaydık .)
bilal abi dergiden okumuştum bu yazını, burda da okumak nasip olmuştu ama yorum şimdiye kaldı malesef 🙂 öncelikle güzel fotoğraflar ve yazı için teşekkür etmeliyim. nick ut’un davranışı sanırım bize fotoğraf çekmenin, anı kaydetmenin sadece bir sanat -belki de ara güler’in dediği gibi sanat değildir kimbilir:)- olmadığını, insani bir çabayla harmanlandığını gösteriyor. verdiğin bilgileri bir kenara koyuyorum, senle gitmek nasip olmasa dahi çok sıkıntı çekmeyiz böylelikle 🙂 gezi-kültür yazılarının devamının gelmesi dileğiyle, eline sağlık..