Bizi ayıran çizgiden ileri adım atmak ne kadar da zor. Çetrefilli düşlemin ağırlığından dolayı hasta odasının önündeki oturağın yanında mıhlanıp kalmış bekliyordum. Menteşesi mayışan açık gri kapı, duvara yaslanmış dinleniyordu. Rüzgar, tahta çerçeve içerisindeki camın bağrını, pencere iç kenarına çakılı ince çivinin gevşemiş başıyla paralıyordu. Dışarda ağacın üstüne tünemiş canlı yemişler bir ağızdan ötüşüyordu. Çıkan takırtı ve cıvıltı; maçta yuvarlanmamın solan hatırasını: kabuk bağlamış yaramı gizliden gizliye kaşırken duyduğum iç gıcıklayıcı karıncalanmayı; göğsümü okşayan, bedenimi sarmalayan, tırnağımı etin içine gömüp kanırtmamı tetikleyen sabırsızlığı ansıtıyordu. Perdenin altından akan ışık huzmesi koridoru içbukey bir aydınlıkla yıkıyordu. Sakin kapı ağzının odada yarattığı teneffüs, hırıltılı bir iç çekişle kâlboluyordu. Koridorun karanlığa yakın loş sessizliğinde gözlerini bana değdirmiş adi yeşil hasta maskeli dazlak adam ya da kadın bakışlarıyla beni tartıyordu. Düşe daldığım bu meyanda tereddüt ve tedirginliğim katlanarak artmıştı. Duygumun ve bedenimin tepkisini eşitlemem gerekirmişçesine sağı sola nazaran doğuştan küçük ayaklarımın üzerinde sarsılmaya başladım. Beşikte, arada nefeslenerek dinlendikten sonra avazı çıktığınca ağlayan, teskin yüklü ninnilerle duralayan bebeğin gelgitli acı ve yorgunluğun katmanlarına nezaret eden durumundaki sabit kadem ruhum, yalpalayan vücudumu dengelemeye çabalıyordu. Kaba bir et parçası boğazıma takılmış kadar rahatsızdım. Yargılanan sanığın yutkunarak kendini savunması kabilinden boğazımı temizleyerek ileri adım atmaya çalıştım. Geçmişim kefeye konulduğunda ruhumun direğine asılmış çift başlı vücudumun kantarı, kantarının ibresi geriye adım atmamı ihtar ediyordu. Vicdanım kapıdan içeri girmeye hazırdı her ne kadar kütlem isyan etse de. Birden gülmek katılırcasına gülmek isteği geçti içimden. Saçma, neden güleyim ki? Bankta oturup refakatçısını mı yoksa hemşiresini mi beklediğini bilmediğim ya da kimseyi beklemeyip böyle hasta odası önünde birilerini izlemeyi kendine huy edindiğini sandığım adama ya da kadına orada havalar nasıl der gibi baktım, adamın ya da kadının gözleri ayağımdan başıma doğru bükülüp düzelen bir süzüşle kalktı. Üzerime çevirilmiş bakışların iğneleyiciliği yüzümde cansızlaşınca yalpalamam durdu “Ne var!” diye bağırdım. Kelini kaşıyarak yüzünü çevirmek zorunda kaldı. Düşlem yeniden eline alıp sallamaya başladı beni.
Vicdanım mı demeliyim, hazırdı içeri girmeye. Ama hep bir ama vardır; hep bir keşke olduğu gibi. Hasta arkadaşım demişti bu cümleyle birlikte şu sözü; “sana benim neslimi bir kelimede hatta bir kelime bile olamayan seste özetleyebilirim, bu kelimemsi ya da ona bağlaç diyorlar:“ama”ydı.
“Rüzgar, tahta çerçeve içerisindeki camın bağrını, pencere iç kenarına çakılı ince çivinin gevşemiş başıyla paralıyordu.”
yukarıdaki cümlede olduğu gibi yazı, üslup açısından önceki yazılarından daha etkileyici olmuş. tasvirler kısa olunca etkileyiciliği artıyor kanımca. bu yazıda bunu kesinlikle başarmışsın üstadım. eline sağlık.
diğer taraftan yazı, ama’nın vechesini bariz bir şekilde gösteriyor bize. “Vicdanım kapıdan içeri girmeye hazırdı her ne kadar kütlem isyan etse de.” cümlesinde olduğu gibi…
ama, insan için bitmemişliğin, bitememişliğin ve bitemeyecek olmanın göstergesi gibi…
kalemine sağlık üstadım.
Hadi yaptığın değerlendirme ve övgülerin hakkını verebilmek isterim, inşallah daha sonraki yazılarda kendimi daha da tatmin edecek edebiyat ortaya koyabilirim bunun için de senin ve diğer arkadaşların büyük etkisinin olumlu yönde etkisini yaşadım teşekkürler. Sana anlattığım şeyleri bilmiyorum bir daha okuyunca hissettin mi? Teveccühlerine layık olmaya çalışacağım 🙂
öncelikle yazıyı çok güzel ve kendi adıma bazı kısımlarını gayet yetkin bulduğumu söylemeliyim halimim.
“Rüzgar, tahta çerçeve içerisindeki camın bağrını, pencere iç kenarına çakılı ince çivinin gevşemiş başıyla paralıyordu. Dışarda ağacın üstüne tünemiş canlı yemişler bir ağızdan ötüşüyordu.”
“Perdenin altından akan ışık huzmesi koridoru içbukey bir aydınlıkla yıkıyordu.”
“Yargılanan sanığın yutkunarak kendini savunması kabilinden boğazımı temizleyerek ileri adım atmaya çalıştım. Geçmişim kefeye konulduğunda ruhumun direğine asılmış çift başlı vücudumun kantarı, kantarının ibresi geriye adım atmamı ihtar ediyordu. Vicdanım kapıdan içeri girmeye hazırdı her ne kadar kütlem isyan etse de.”
özellikle bu kısımlar woolfvari bir öyküleme anlayışını hissettiriyor. aynı zamanda hem duygu geçişlerine çok yardımcı olmuş hem de betimlemelerin düzeyini yükseltmiş. ancak yine de katkı babında şunları söylemeliyim: her ne kadar ifadeler birbirlerinden bağımsız şekillerde ele alındığında muhkem bir temelde duruyorlarsa da birbirleriyle olan bağının metnin bütününde bu hissedilmese de kendi aralarında biraz pürüzlü olduğunu söylemeliyim, en azından ilk okumada o duygu dünyasına yakınlaşmak veya o dünyadaki geçişleri gerçekleştirmek biraz zor olabiliyor. tabi bu biraz da bilinmeyen bir durumla karşılaşmanın verdiği şaşkınlık ve tereddüt hissiyle de alakalı olabilir ama bunlar başta da belirttiğim gibi yazının bazı kısımlarını woolf’un yazınına benzettiğim için doğal olarak ona kıyasla değerlendirdiğimdendir. bundan dolayı bence geçmiş zaman kipinden ziyade böyle durumlarda şimdiki-geniş zaman kipini kullanmak yahut üçünün harmanlamasını birbirini besleyen ölçüde kullanmak (yanılıyor olabilirim ama senin yazının bu son kısma girdiğini ama besleme konusunda biraz eksiği olduğunu düşünüyorum) okuyucunun metnin havasına girmesini/kendini kahramanla özdeşleştirmesini daha da kolaylaştıran bir etken olur. kahramandan kastım da sadece insan değil; bu bir kuş, rüzgâr, bağrı paralanan cam, ışık huzmesiyle yıkanan koridor ve daha nice şey de olabilir. böyle bir durumda varoluşsal çeşitlilikler de artabilir sanırım. tabi tekrar etmekte fayda var, bunlar yazıya getirdiğim eleştiriden ziyade en azından bir okuyucun olarak yazının havasına daha rahat girebilmem için bir istek olarak değerlendirebilirsin yazdıklarımı 🙂 ayrıca poe’nun hikayelerindeki (buna şiiri de dahil edebiliriz tabi) kasvetli ortamdan da etkilenerek yazdığını söylemiştin, bence de ondan etkilendiğin çok belli:) ama yine de bazı hikayelerinde senin de bildiğin gibi ortam kasvetli yahut korkutucu olsa da okuyucusunu güldüren veya sırıtmasını sağlayan:P bir üslup da benimseyebiliyor, her yeni yazısında kendini daha da geliştirdiği belli olan senden de artık böyle şeyler de bekliyoruz:) melankoli de nereye kadar diilmi yani 🙂
yazı için teşekkürler, özellikle ama’yı ve keşke’yi çok kullanan birisi olarak özel bir hitapla karşı karşıya geldiğimi söylemeliyim:) kalemine sağlık kardeşim.
Ferhat dediğin vecheden bakınca oradaki sıkıntıyı görebildim, kelimelerin uzun olması nefeslenip yeniden yola çıkmayı engelliyordu. ya da şöyle diyeyim daha kırpmayı tam öğrenemedim. Ritim yönünden akıp giden bir yazı olmamış tabii ki karakterin de ani değişikliklere gebe bir durumda olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Poe dan etkilendiğimi söylemedim sadece yazı benden ayrıldığı için şimdi bakınca daha çok hangi yazarlara yakın olduğu sorusuna mukabil Wirginia Woolf denince Poe etkisinin olduğunu şimdi görebiliyorum kabilinden belirttim. Yoksa direkt ben şu adamdan etkilendiğim için bunu yazdım demek özgünlüğe gölge düşürür kanaatindeyim, tabiatiyle etkilenme var ama Poe sona odaklanmaz, Wirginia’da. Tabii ki ustaların elinden çıkmış yazılar ya da eserler de diyebiliriz kıyas kabul etmez bir çerçevededir. Bu ben varım o da var, tepkisi olarak değerlendirilebilecek bir konu. Okuyucunun da bu yönde değerlendirmesi daha sağlıklı olur kanaatindeyim. Başa dönersek okuyucunun Tarkovski’nin nostaligia yı anlattığı kısımda heykel gibi oyulmuş ve şekillendirilmiş bir nevi anlamlandırılmış zamanın hikaye ya da anlatıda zemininin geçmişe ait olması etkiyi daha fazla artıracağı inancındayım mesela şimdiki zamanda anlatılmış bir şeyde koku öğelerinin fazlaca kullanılması ana raptedilmiş okuyucuyu daha da etkileyecektir, kokunun anlık olması ve hayali tarafının da bulunması bazı hatıraları tetikleyecektir. ama görü bu yönde daha çok hazır bulunmuşluğu çağrıştırdığı için geçmişte anlatılması gerekiyor diye düşünüyorum. o yüzden şimdiki zamanda anlatılsa da bitmiş bir şeyin geçmişe yönelik olduğundan hareketle geçmişi çağrıştırması okuyucunun olaya daha fazla vakıf olması ve hissetmesi vechesinde yardımcı olacağı kanaatindeyim. Kıymetli eleştirilerin için ve verdiğin değeri sarfettiğin zamanda gösterdiğin için teşekkürler
sana yazdığım eleştirilerimin kısalması yazılarına ilgimin azalması değil tam tersi çok iyi yazmandır. gerçekten gıpta edilesi bir yazı. en azından fanatikçe bir beğeni olmadığını belirtmek için beğendiğm yönü belirtmeliyim. birincisi yazının tek satırında bile bıkkınlık hissetmedim hatta büyük bir hazla açıktan okudum. bunu bu kadar kısa bir yazıda yapabildiğime hayret ediyorum genelde yazılanların içine girmek için bir kaç sayfayı ziyan etmem gerekir. ikincinokta konu seçimin ve üslubun üslubun seçtiğin konulara çok yakışıyor