Nedir veremeyeceğin şey? Taviz mi? Vazgeçemeyeceğin kuralların var değil mi? Kırmızı çizgilerin mesela büyük ve güçlü ülkeler gibi…
Gücünü oluşturan şeylerden ödün veremiyorsun. Anlıyorum seni. Güce önem verdiğinden yapıyorsun bunu. İnsansın ne de olsa… ve zayıfsın. Sindiremediğin için zayıflığını, gücüne güç katmak istiyorsun. Oysa gücün zayıflıkta olduğunu bilmiyorsun.
Gücünü kale duvarları gibi aşılmaz kaideler içinde barındırıyorsun. Muhafazakarsın sen de bir ölçüde. Geri adım atmak istemediğin konular var ve muhafaza etmek istiyorsun halini.
Kişiliğin, karakterin, onurun… hadi istersen haysiyet diyelim buna… hep o ilkelerinle inşa ettiğin bina. Senin sonradan inşa ettiğin yapı… Vazgeçemediğin hep o. Vazgeçersem kendimi kaybederim, dediğin o. Uğruna kendinden başka hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi görmediğin değerin o senin.
Sen farkına varmadan seni hodbin yapan, sevenlerinin gönüllerini yıkmana sebep olan o.
Çaresizlerde çare bırakmayan sen oluyorsun, taviz vermedikçe. Muvakkat da olsa derde derman olabilecekken, zehir gibi tat bırakıyorsun ağızlarda. Huzur kalmıyor sayende. Belki hep senin yüzünden değil. “Ne yani benim mi suçum” demekte haklısın belki biraz. Ama deliler varsa karşında, deli olmak değil sana düşen. Sen de ipi çeken taraf olursan, ipin kopacağını bilmen lazım.
İpi gevşetmektir, hayata yol veren. Farz et ki önümüzdeki zincir oluyor senin gevşettiğin ip. Sen taviz verdiğinde, yani ipi gevşettiğinde önümüzde yol açılıyor. Zalimi rahatlatan değil, mazluma nefes aldıran olduğunu düşün. Çünkü sen sorumluluk üstlendikçe, hamallık yapmaktan omuzları düşenler rahatlayacak.
Rahat olmayı kendi payına ayırmış gibi yapma. Biraz da sen zora gir. Azıcık da sen zorunlu ol bir şeyleri yapmaya. Hayatın hep istediğin şekilde gitmeyeceğini bil. Zaman gelir bir şeyi yapmak zorunda kalırsın. Neticede sen de insansın.
Doğruların sana münhasır kılınmadığını gör artık. Yanlışlarından bile vazgeçemiyorsun, doğrudur diye. Ben sana daha ötesini söylüyorum. Doğru olduğuna emin olduğun şey var ya, işte ondan taviz ver yeri geldiğinde. Yeri geldiğinde taviz ver; çünkü yeri geldiğinde yanlışlar doğru, doğrular yanlış olur. Bazen “maslahatı gözeten yalan, fitne çıkaran doğrudan evlâ olur.”
Amellerin niyetine göre değer kazanır. Taviz vermekten çekinme…
Hayat tavizle geçer. Önemli olan niyettir. Hayat tahammülle geçer. Önemli olan birbirini kırmamaktır. Hayat idareyle geçer. Önemli olan affetmektir.
taviz günlük dünyevi işlerde tamam….ama uhrevi hayatı ilgilendiren konularda asla. ortalıkta tesettürlüyüm diye gezen tesettürsüzlerin çoğalması acaba bu tavizden kaynaklanmıyormu? bu örneklerden sadece biri……
hikmet siz de biraz tesettürlü olsanız keşke. kadınlara layık gördüğünüz tesettürü kendinizde görmeniz daha iyi olmaz mı hem? size ne hem kimin ne kadar örtünüp kimin ne kadar açıldığı. tamam Allah’a halifesiniz de o da bir yere kadar. doğru dürüst temellendirmeye bile girmeden, su içer gibi insanların hayatlarına girmek. iyisi mi siz kendi dünyanızda kalın, belki böylece tesettürü anlarsınız.
dünyevi ve uhrevi ayırımını kabul edemeyeceğim. dünyevi hangi iş varsa uhrevidir; uhrevi hangi iş varsa dünyevidir bana göre. bu bizim doğamızda var…
çoğu zaman yaptığımız gibi meseleyi hemen toplumsal zemine çekiyoruz. ben taviz, niyet, tahammül ve affetmekten bahsederken bireysel bir ızdıraptan söz ediyorum aslında. meselemizin bireyde başladığını görebilseydik, kalabalıklar hakkında bu kadar kolay konuşmazdık.
sorgulayamadığımız “ben”in yokluğu, sığınacağımız “biz”i meydana getiriyor. keşke kendimizden bu kadar uzak kalmasak…
“dünyevi ve uhrevi ayırımını kabul edemeyeceğim. dünyevi hangi iş varsa uhrevidir; uhrevi hangi iş varsa dünyevidir bana göre. bu bizim doğamızda var…”(hadiensar yazdı.)
“En fâni hareketlerine bile sonsuzluğun iradesini yerleştirdikten sonra sonsuzluk iradesinde varlığını eriterek ona teslim olan insan, gerçek iman adamıdır.Zamanımızın meselesi ne teknik, ne atom, ni siyaset meselesidir. Zamanımızın meselesi irade meselesidir.” (Nurettin Topçu-İradenin Davası-Önsöz)
Yine Topçu’nun aynı yazısından iktibas:
“İnsanlığımızın yükselişi, ne değişme, ne inkar yolu ile, ne din adına merasimler ve kaideler içinde bunaltılmış taassupla oluyor. İnsanlığın yükselişi, ilahi iradeye iştirake götüren yolda ilerleyiştir. Bu yol aileyi, milleti, insanlığı istemek, hakikâti, sanatı, ahlâkı istemek ve bunların hepsi için, hepsini ihtiva eden sonsuz kudreti; fani hareketlerine sıkıştırmak ihtirası ile istemektir.”
Bu anlamda Hadi Ensar’ın gerek yazısında gerekse de son yorumu ve Topçu’nun yaklaşımı eş değer nitelikte ve “taviz” çatısı altında özbenliğimize hitap eden değerlendirmeler… ve anlamlı değerlendirmeler, anlamlandırabilme adına…
Sen kendini biliyorsan, bil ki kendini bilmezlerin söyledikleri anlamsızdır. Unutma gereksiz eleştiri sadece gizli hayranlıktır. ( Cengiz Aytmatov )
biraz geç oldu ama bu sözü daha yeni okudum ve buraya çok münasip buldum
niyet
başlangıçtaki gibi duru kalsa
ya da sabitlense zamana
tavizden kaynaklı korkulara bir çözüm olurdu.(ne güzel de olurdu)
yazıdan çıkardığım optimist sonuçlar için verilen tavizler için çekinilmemesi, her türlüsü için değil!
bir de tavizin “alttan almak” anlamında da kullanıldığını düşünüyorum.
ellerinize sağlık.
taviz dediğim şey tam anlamıyla fedakarlık. taviz, bir şeyi başka şeyle değiştirmek demek aslında. doğrularınızı, başkalarının doğrularıyla değiştirmek demek taviz. öyle insanlar görürsünüz, sadece kendi doğrularından ibarettir dünya. halbuki gerçek hiç de öyle değildir. birlikte yaşamak demek, yeri geldiğinde başkalarının doğrularıyla yaşamak demektir.
yazıyı çok beğendim. içerikçok değerli geldi bana. hele son yaşadığımız olaylardakisonuçların taviz vermemeden kaynaklığını düşündüğümde yazı asıl değerine sahip çıkıyor. ayrıca yazının uslubunu da çok beğendim. Allah ömür nasip ederse daha güzel yazılarınıda okuyacağımızı biliyorum. üstelik kahin değilim.:-) sağlıcakla…
üstelik çok iyi bir dostsun 🙂 sağol ahmedim…
yazıyı yazarken, kastettiğin hadiseler aklımda yoktu. başka bir meseleydi bana bu yazıyı yazdıran. ama yazdıktan sonra fark ettim. çoğu yerde dertlerimiz, acılarımız aynı.
“bir kez gönül yıktın ise bu kıldığı namaz değil” diyor ya…
şu gönül alma, gönül yıkma meselelerini bi anlasaydık iyiydi de; namaz kılmaktan bile daha zor be kardeşim 🙂 Allah selamet versin…
Masallah hadicim. Ellerine saglik.
en çok bu yazın kazındı aklıma 🙂 çünkü içinde bir yerde,bana sesleniyorsun gibi geldi… ayrıca sohbetini edelim bir ara bu yazının.
bir de söylemeden edemeyeceğim, her yazın bir sonraki ne zaman gelecek acaba dedirtmeye başladı. maşallah.
‘Yanlışlarından bile vazgeçemiyorsun, doğrudur diye’ bu yazıda tek bu cümle bana yetti nedense tüm yazının aksine bu cümleyi okuyunca bir şeyler düğümlendi boğazımda, içim bir tuhaf oldu ve kalbim sıkıştı… Suçluluğuma çok fena dokundu
veririz kardeşim istediğin taviz olsun yeter ki, ayrılık isteme, keder isteme, hüzün isteme…
hayatın tavizle geçtiğini evlilerin daha iyi anlayacağını düşünüyorum
bekarlar şimdiden kendilerini hazırlasalar iyi olur
daha geniş çerçevede, Türkiye’deki kemikleşmiş bir çok sorun da hep taviz verememe yüzünden çözülmüyor.
tavizle çözüm yerine, tavizsiz çözümsüzlüğü tercih ediyoruz malesef
hem kendimizi üzüyoruz hem de sevdiklerimizi
“Doğru olduğuna emin olduğun şey var ya, işte ondan taviz ver yeri geldiğinde. Yeri geldiğinde taviz ver; çünkü yeri geldiğinde yanlışlar doğru, doğrular yanlış olur.”
Belki farkli bir bakis acisi olacak ama;bu durum yani dogru olarak inandigimiz seylerden taviz vermek buyuk bir riski goze almak ve cesaret gerektiren bir tutum olmaz mi diye dusunmekten alamiyorum kendimi.cunku nasil bilebilir insan verecegi tavizin ne tur bir sonuc dogurabilecegini.belkide nelere malolabilecegini
tavizi mutlak olarak düşünmemek lazım. “yeri geldiğinde” kaydı, herkes için ayrı bir özel durumu ifade eder. mesela en çok karşılaşabileceğimiz durumu söyleyeyim: insan, sevdiklerinin kalbini kırmamak için doğru bildiği şeyden taviz verir. yani meseleyi biraz hayatın akışına bırakmak lazım.
bir de herşeyden öte şu var: “isteftik kalbek” der araplar, yani fetvayı kalbinden iste. sen mutmain olabiliyorsan sorun yok. taviz, zaten öyle planla programla yapılan bir şey değildir. anlık olur. yeri gelir, taviz verirsin…
Dogru soylemis araplar.simdi konu daha cok belirginlesti kafamda.
ama herkes farkli dusunup farkli yorumlarda bulunabiliyor.nitekim bunu yapilan yorumlarda da gormek mumkun.birde taviz verme konusu nereye cekerseniz o tarafa gidebilecek bir konu.
daha once ki yorumlarinizda fedakarlik demissiniz taviz icin.simdi yaziyi tekrar okuyunca o durumu kasteddiginizi daha iyi anlamis oldum…
On numaralık bir yazı olmuş insandaki bir kavramın tahlili adına…
Gelin görün ki söz konusu kavramın fiiliyatı olunuca insanı büyük bir savaş bekliyor hem kendi hem de dış güçlerle. Bir yerden başlamak lazım galiba.
öncelikle yazının herşeden bağımsız olarak her insana hitap ettiğini ifade etmeliyim hadiciğim. taviz vermediğimiz zamanlar oluyor illaki, ki bu iyiye yönelik de olabiliyor kötülüğe yönelik de. burada sanırım fedakarlık konusundaki cesaretimiz ya da cesaretsizliğimiz asıl tavrımızı belirliyor. fedakar olamıyorsak geri attığımız her adımın hanemize eksi olarak yazılmasından korkuyoruz, oysa zaten fedakarca davranmamız gereken an geldiğinde bunun karşıdaki kişiye/kişilere karşı sevgimizden dolayı doğan bir an olduğunu çok çabuk unutuyoruz. insan nihayetinde sevmediği insanlara karşı bile fedakarlık gösterdiğinde bu yine ya başkalarına ya da en azından kendisine duyduğu sevgiden kaynaklanıyordur. sanırım burada taviz konusunda en belirleyici kavram ‘sevgi’ oluyor; kendimizi ne kadar çok seviyoruz, aşık olduklarımızı, ailelerimizi ve diğer insanları.. ve bütün bunlar arasında kendimizi sevmeye başlamadan önce başkalarını da gerçekten tam anlamıyla sevemeyeceğimiz anlaşılıyor, en azından kendimize karşı merhametli olmadığımız.. bu yüzdendir bence taviz veremiyor oluşumuz, insanları da sevmiyoruz, kendimizi bencilce sevmemizi de gerçek sevgi zannediyoruz. dediğin gibi taviz’i güçzülük olarak algılıyoruz, kaybetme olarak anlıyoruz. oysa aslında gerçekten verilmesi gereken yerde vermediğimiz her taviz ruhumuzda kanayan bir yara olarak kalıyor; bir bakıma kendini hala çok güçlü zanneden ama yaralarıyla sadece acınmayı hakeden bir yaratığa dönüyoruz. ne diyim, umarım bir gün yaşlanıp ardımıza baktığımızda kendimizi o yaratıklardan biri olarak bulmayız ve umarım sevdiklerimize hakettikleri tavizleri gösterenlerden oluruz:) yazı için teşekkürler hadiciğim, çok hoş olmuş eline sağlık:)
yorumun, yazıdan daha değerli. ben teşekkür ederim, sağol üstadım.
hadi halil cibran gibi olmuş derun bir içgörü ellerine sağlık.
sizin yazılarınızda bir samimiyetsizlik seziyorum.yaniii kendinizi kasmıssınız biraz yazarken.Rahat olun sözcükler zaten yerini bulur….
yorumunuzu ilk okuduğumda yersiz olduğunu da düşünsem böylesine sert bir eleştiri hoşuma gitti. ancak tekrar okuduğumda şikayetçi olduğunuz samimiyetsizlik sizin üç cümlelik eleştirinizde de mevcut. birden samimiyetsizlikle suçlayıp (bunu nereden çıkarttığınızı da belirtmeyerek) akabinde, kendinizi kasmışsınız diyerek eleştirirnizi yumuşatmaya çalışmış, sonrasında rahat olmayı salık verecek kadar gevşetmişsiniz. eleştirmek iyi de bu yaptığınız eleştirmek mi onu bilemedim. takammül evet ama bukadar da tahammüllü olunmaz. sağlıcakla kalın…
Açıkçası ne anlatmaya çalıştığınızı anlamadım ben mi çelişkiliyim yoksa siz mi??? şu üç cümleden bu kadar saçma bir tahlil nasıl yapabildiniz!! neyse kardeş uzun uzadıya tartışmak isterdim ama üzgünüm çok yoğunum:))) selametle…
nisa hanımefendiyi ciddiye aldığım için herkesten özür dilerim…
🙂
nisa hanımın tartışmaya vakti yok,samimiyetle nasıl yazılır göstermeye vakti yok.tahlil nasıl yapılır,yok,o da yok.ama Allah razı olsun,bu yoğunluğunda bu mühim uyarıyı yaptığı için.hayata bakışımı değiştirecek bir yorum olmuş nisa hanım sağolun.
:)…. ya yazıyı mı övsem yoksa yapılan yorumları mı..?
böyle güzel bir yazı üzerine onun değerini artıran bu güzel yorumların yapılması yazıyı daha da okunulası yapıyor..
yazı benim kalbime dokundu.. samimi olmayan bir yazı nasıl kalbe dokunabilir ki..?kalpten gelen kalbe ulaşır..
nisa hanımda samimiyet ölçer bir alet var sanırım..:) neyse.. ben Ahmet kaya abinin onun bir kaç cümlelik yorumuna yaptığı tahlille ince zekasını, Hadi hocanın ona cevap vermeyişiyle de büyüklüğünü gördüm..
hadi hocam elinize sağlık bakış açınız bizim de ufkumuzu açıyor..
bir parantez açmak istiyorum…
taviz=fedakarlık ve sevgi üçlemesi yada ikilemesi çok süper olmuş açıkcası..ben de yazıyı okurken insanları idare etme konusunu düşündüm..Muaviye’ye insanları nasıl idare edildiği sorulduğunda; O, karşımdaki insan ipi gevşettiğinde ben çekerim; o çektiğinde ise ben gevşetirim demiştir..bu işin menfaat boyutu olabilir.. sizin demek istediğinizden farklı duygusal bakıştan uzak bişey..bazen sevgi bazen de MENFAAT insanları taviz vermeye fedakarlık yapmaya zorlar..zorlar dediğim için kusura bakmayın.. fedakarlığın zorlama kısmı tabi menfaatte ortaya çıkar.. sevgi de ise kendiğinden..
düşüncelerimi ifade etme eksikliği yaşadım bu yorumumda.. konuyu başka bir boyuta taşıyıp dağıtmak istemem.. kusura bakmayın inşallah..bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi ya da ben sizin ne demek istediğinizi anlamış mıyım.. 😦
Bir yazı samimiyetle yazılır ya da yazılmaz.
İnsan(bir okuyan olarak) bir yazıdan ne hasıl ettiğine bakmalı.
Ayrıca bence bu tür yorumlar insanın içinde kalmalı, sükutla…
Ne güzel de demiş atalarımız: “Söz gümüşse sükut altındır” diye
🙂