Ez-Zeyl, ale’r-Risaleti’l-Yakîn, Li’l-üstad el-Ceylânî ve’l-Beypazârî
Bakara Suresinin ilk 20 âyeti, insanları inanç durumlarına göre 3 temel kategoriye ayrılır: Müttakiler, Kalbi mühürlü kafirler, Kalbi hastalıklı münafıklar…
Dikkatle bakılınca bu tiplemelerle renk ayrımının net bir şekilde yapıldığı fark ediliyor.
Üç idealize tip:
– mümin ya da müslüman değil “müttaki”;
– kafir, fasık, gafil değil, “kalbi mühürlü kafir”
– şaşkın, kararsız, ne yaptığının farkında olmayan bir münafık değil, yaptığından memnun, düzelme gibi bir niyeti olmayan “kalbi hastalıklı münafık”
Ara renkler değil bunlar, ak-kara ve gri…
Müttakilerin özellikleri sayılırken, onların “ahirete yakîn halinde” olduklarını söylüyor 4. ayette. Yani sıradan bir iman değil, bir “yakîn hâli”. İmandan farklı, ve belli ki ondan öte bir şey.
Mütercimler, “yakin” kelimesini; “ölüm”(15/99; 74/47), “sağlam ya da kesin bilgi” (4/157; 27/22) anlamlarını veriyorlar.
Bundan başka” yakîn” kelimesiyle şu terkipler de mevcut:
“hakk’ul-yakin”(56/95; 69/51): hakikat, kat’î gerçek,
“ilm’el-yakin” (102/5): sağlam bir bilgi,
“ayn’el-yakin” (102/7) gözle görülerek öğrenilen.
Mantıksal olarak sıralandığında; ilmen derin idrak etmek, gözle görerek idrake geçirmek, en nihayet hakikatin bizzat kendisi olmak sıralaması uygun gibi duruyor.
(Mutasavvıflar “yakin” kelimesi üzerine okumuş, düşünmüş ve yazmış insanlar. Aslında bu konuda onların yazdıklarına da bakmak yerinde olur. Başka bir sefere, nasipse.)
“Mutû kable en temûtû” kavl-i nebisi ile düşünüldüğünde, müttaki kişi, inanma eyleminden öte bir amelin ehlidir, yani ölümü ve ahireti bu dünyasında yaşamaktadır, anlamı muvafık düşüyor.
Bu ulaşabildiğim ve üzerinde düşünebildiğim bilgilerden hareketle; netice olarak, bu “yakîn” kelimesi ve tasriflerinin, siyak-sibâk itibarıyla hayatla ilgili bağlamlarda kullanıldığında Türkçemizde yaşamak olarak tercüme etmenin uygun olduğuna kânîyim.
Her şeyin en doğrusunu ancak Allah bilir…
“Ve onlar sana indirilene ve senden önce indilene inanırlar, onlar ahireti (bu dünyada yaşarlar!)” (Bakara, 2/4)
(“Yûkinûn” şeklindeki kullanımları için ayrıca bakınız; Bakara, 2/4, 118; Maide, 5/50; Neml, 27/3, 82; Rum, 30/60; Lokman, 31/4; Secde, 32/24; Casiye, 45/4,20; Tûr, 52/36.)
Yakin üzerine yazmayı düşündüğü günlerde Üstadım Hadi davrandı. Ben de biraz tehir etmeyi yerinde gördüm.
Başlığı Üstadım Hâdi erken kaptı 🙂
Yine tamlama olduk vesselam… 🙂
Allah tamlamamızı bozmasın emirim 🙂
inandığını yaşamak çerçevesine oturtman gayet güzel olmuş bence. çünkü amel olmadan iman tamamlanmıyor. “bildiğinle amel edeceksin ki Allah sana bilmediğini öğretsin!”
söylediklerinle paralel olarak maun suresinin ilk bölümüne de ayrıca bakmak lazım. orada ahireti bu dünyada yaşamayanlar eleştiriliyor. ahirete inanmanın olmadığı yerde, amelde ne derece zayıflıkların ortaya çıkacağını gösteriyor bize ayetler.
ellerine sağlık…