Yakîn


Albert Camus, Sisifos Söyleni’nde şöyle diyor: “Tanrı varsa, her şey ona bağlıdır ve iradesine karşı hiçbir şey gelmez elimizden. Yoksa, her şey bize bağlıdır.”

Tanrının varlığı kabul edildiği anda, O’nun varlığı diğer bütün varlıkları kuşatır. Hiçbir şey O’nun hükmü altından çıkamaz. Sanki her şeyde O ve her yerde O’nun imzası.

Gerçekten hepimiz tanrı olamayacağımıza göre, bir tanrı ve bir de boyun eğen taraf olmalı. Tanrı’nın olması gerektiği tartışması başka bir konu elbette. Yalnız, kendimizden biliyoruz ki bir boyun eğen muhakkak var.

Kendini bilen insan, tanrı olmadığını bilir. Ama aynı zamanda varlığını da hisseder. Bu durumda hem vardır, hem de tanrı değildir. Geride bir ihtimal kalıyor: insan, boyun eğendir.

Düşünen varlık olarak insan boyun eğen ise, düşünmeyen varlıkların tamamı bi’l-evlâ boyun eğendir. Nitekim bu durum ayette vecîz bir şekilde ifade edilmiştir: “Göklerde ve yeryüzünde bulunan her şey ona aittir. Hepsi O’na boyun eğmiştir.” Bakara, 116.

O halde bize, kendi varlığını hisseden varlıklara düşen nedir? Payımıza düşen bir şey olmalı; çünkü öyle veya böyle biz de varız. Hadiseye tanrının varlığı açısından bakabiliriz belki; ama her hal u kârda insan olarak baktığımızı unutmamalı. Biz varız ve bunun bir anlamı olmalı.

***

İnsanda ruh var. Bu ruhun, düşünen tarafımızla bir ilgisi olmalı. Akıl ya da kalp… bir şekilde bizi diğer varlıklardan ayıran şey, bu ruhun getirisidir. Bu durumda hissetme ayrıcalığımız olduğu ortaya çıkıyor. İnsanın bazen nimeti, bazen külfeti haline gelen şey temelde bu hissetme özelliğidir. Buna dilersek fark etme de diyebiliriz. İnsan, “düşünen canlıdır” diyebildiğimiz kadar, “fark eden canlıdır” da diyebiliriz.

O halde insan kendini fark ettiği gibi, kendi tarafını da fark etmeli. İnsanlık tarafımız, işin özünde boyun eğen tarafımızdır. Boyun eğen olduğumuz muhakkak; ama işin sırrı boyun eğdiğini fark etmekte.

***

“Sana yakîn gelene kadar rabbine kulluk et!” Hicr, 99.

‘Zâten’ kulu olduğumuz halde böyle emredilmesinin bir anlamı olmalı. Biz istesek de istemesek de kulluk yapmıyor muyuz O’na? İçinde olduğumuz bir hal var mı ki o halde O’na kul olmayalım? O’na kul olmaktan başka alternatif bir yol var mı ki bir de emrediliyor kulluk yapmak?

“Sana yakîn gelene kadar rabbine kulluk et!”

Yani…

Yakîn gelene kadar rabbine kul olduğunu idrak etmeye bak! Hisset ve fark et kul olduğunu. Yakîn geldikten sonra zaten idrak edeceksin, bir kıymeti kalmayacak!

İnsan olmanın değeri buradadır işte; yakîn gelmeden önce gerçeğin ne olduğunu anlamak… Zira yakîn geldikten sonra geri dönüş imkanı yoktur. İnsan yakîne ancak ölümle ulaşabilir. Gerçeğin ta kendisini ancak ölümle bulabilir. Bu yüzden insanın en önemli hakikatidir ölüm. Gerçeğe açılan kapıdır, uykudan uyanmaktır.

Çünkü, “İnsanlar uykudadırlar. Ölünce uyanırlar.” Hadîs-i Şerîf

Yakîn” üzerine 4 yorum

  1. Yaratici ‘ben sizi ancak bana kulluk edin diye yarattim’ demisse, yarattiklarinin, kulluk etmeme gibi bir secenekleri olabilir mi? Hasa..

    Yuregine saglik hadicim…

Yorum bırakın