Cevap Ver


Küçük kız annesinin ilgisizliğine biraz kırgın, cevap bekliyordu. Soru sormanın tüm ciddiyetini takınmış, alacağı cevabı önemsemeden merakını gidermeye çalışıyordu. Merak ediyordu. Dünyada, bu koskoca şey’ler ve söz’ler diyarında, bir otobüsün neden ön kapısı açılırken arka kapısının açılmadığını merak etmişti.

Küçük kız cevap alabildi mi bilmiyoruz. Hikaye uzakta bir ışığın çok kuvvetlice yansıyıp geri kaybolması gibi, en çarpıcı kısmında bile göze görünmeyen müthiş ayrıntılara sahip. Merakın insanın içini kemirmesiyle başlayan süreç, cevabı beklerkenki heyecanla devam ediyor. Küçük kız, dünyaya gelmekten gayet memnun, artık yaşadığı yeri sevmenin peşinde. Bunun için de anlaması lazım, otobüsün ön kapısı açılırken neden arka kapısı açılmıyor.

İnsan, baktığını sandığı şeylerin çoğuna kördür. Üzerine ışık tutmazsanız aynada bile kendinizi göremezsiniz. ışık, yani küçük kızın merakı, hayatın ilk dönemlerinden başlayan, iç gıcıklayıcı bir filmin yönetmeni sanki. Bu yönetmen, ışığın nereye tutulacağını belirlediği anda, izleyici -küçük kız- oraya hayret ediyor. Hayretini saklamıyor, üstüne gidiyor. Ve belki hayran kalıyor.

Nedir o kıza soru sorduran? Bizim merakımızı celb eden nedir? Neden bir otobüsün kapıları onu bu kadar heyecanlandırmaktadır ve neden bu işleyişi anlamak bu derece önemlidir? Küçük kız, yaptığımız tüm bu spekülasyonlardan uzak basitçe sormakta, “bu üstünde gider olduğumuz otobüsün neden ön kapısı açılıyor da arkası açılmıyor aynı anda”. Yönetmenin ona ‘gör’ dediği ayrıntıyı görüyor, önemli buluyor ve soruyor.

Merakın hayrete, hayretin hayranlığa dönüşmesidir harikulade olan. Oysa soru sormakla alevlendirilmeyen bir merak, bilinç ateşine hiçbir zaman dönüşmeyecek, küllerin altında kalacaktır. Cevap alındığında yaşanan hayretse alevi, bir yangına çeviren rüzgar gibidir. Bir ormanı tümüyle kucaklar. O zaman bu kusursuz işleyişe hayran kalınır.

Sorduğu sorunun hayati olan kısmı, halen üzerinde gittiği otobüsü anlama arzusundan başka birşey değil aslında. Otobüsü bu kadar önemli kılan nedir peki? Anladıkça ne olacak; aynı yere gitmeyecek mi otobüs, bir daha binmeyecek mi anlamasa bile? İnsan olan yanımız diyor ki, üzerine ışık tutulana bak. Minik merak, ışığa can u gönülden bakıyor bu yüzden. Belki daha sonra ışık tutulan nesneyi bırakacak, ışık tutanı merak edecek. Küçük kızdan belli ki ışığı tutan biz değiliz. Peki kim bu ışığı bizim içimize koyan?

Afacan gözleriyle bile göremediği esas kendi’ni, otobüsün gidişinde görmeye çalışıyordu aslında o. Var olmanın, o hafifliğin, kendinin farkına henüz varmanın tadını çıkarıyordu. Çevresine ışık tutarak kendini seyretmenin güzelliğini yaşıyordu. Cevap almaktan çok soru sormanın peşinde oluşu, kendini izlemenin heyecanından değil miydi?

5 comments

  • var olmanın ağırlığına götüren sürecin başındaki hafifliği güzel yansıtmışsın gözüm 🙂 sorular büyüyüp de ışığın kaynağına ulaşmaya çalışınca katetmemiz gereken mesafe hep bize ağır gelecek. dağların yüklenemediği bir yükün ağırlığı olacak bu… eline sağlık

  • Zaten o agirliktan dolayi degil midir baslangictaki hafifligi fark edisimiz? Insan biraz da cocuklugunu bundan ozluyor. Varlik, cocuksu sorulardan hayati olana dogru evrilince, sen de artik sorularla ‘bogus’maya basliyorsun.

    Anlasilmak guzel sey vesselam. Sagolasin Hadicim.

  • “var olani” dusunmek ve anlamaya calismak. sadece var olusumuz bile haykiriyor bu ihtiyaci.

  • “Can-ı gönülden” değil de, “cân u gönülden” olmalıydı, giderek yayılan/yaygınlaşan bir hatâ… Mânâları da farklı oluyor zâten… Hayırlı “Ramazan”lar…

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s