Nasılsa Kuyuya Sütü ‘’O’’ Koyar


Eski zamanlardan birinde bir kral halkından bir kuyuyu sütle doldurmalarını ister. Herkes kuyuya az çok süt doldurmayı kabul eder. Fakat kralın bu isteğini kabul eden herkes tek başına kaldığında başkalarının nasılsa kuyuya süt dolduracağını düşünüp kendisi su koyar. Sonunda kuyu ağzına kadar dolar lakin  sütle değil suyla dolar.

Evet belki gerçek belki de temsili olarak anlatılan bu hikayenin özünde neler anlatılmak istendiği hakkında herkes az çok bir şeyler söyleyebilir, bazı yorumlarda bulunabilir. Şurası da şüphe götürmez bir gerçektir ki, hikayeyi duyan veya okuyan herkes kralın halkının bu tutumunun oldukça yanlış ve bencilce olduğu konusunda hemfikirdir. Ayrıca burada bir değil iki yanlış birden baş göstermektedir. Birincisi insanların süt yerine kuyuyu suyla doldurup işe hile karıştırmaları, ikincisi ise herkesin ‘nasılsa başkaları süt koyar’ düşüncesizliğiyle bir şeylerin başkalarından beklenmesi yanlışı. Ben burada ikinci yanlış üzerinde durmak istiyorum.

Her ne kadar yanlış bir davranış biçimi olarak değerlendirsek de çoğumuzun çoğu zaman düştüğü bir hatadır ‘o yapsın’ yanlışı. Oysa düşünmeyiz böyle zamanlarda o yapsın dediğimiz ‘o’ nunda bizim yapmamıza güvenebileceği ihtimalini. Hem biz hem o birbirimize güvenir ve aynı hataya düşersek şayet, ne yapılması gereken şeyler yapılabilir ne de herkes üzerine düşeni hakkıyla yapabilir. Eksiklikler, hatalar, güvensizlikler birbirini takip eder gider.

Sürekli bir şeyleri başkalarından beklemek bir gün ayağımızın takılıp tökezlememize hatta düşmemize sebebiyet verebilir. ‘Önce o benimle konuşsun’ düşüncesizliğiyle hareket edersek mesela zaman gelir önce biz konuşmak istesek de karşımızda konuşacak birini bulamayabiliriz. Önce başkalarından sevgi-saygı beklersek birde bakarız ki, bırakın başkalarının sevgi-saygı göstermesini kendimizin bile kendimize olan sevgi ve saygısını yitirmiş duruma düşmüşüzdür. Bir evlilikte mesela; ne kadın kocasından ‘önce o beni anlasın’, ‘önce o bana sevgi saygı göstersin’ diyerek beklemeli bir şeyleri, ne de adam karısına karşı böyle bir beklenti içerisine girmeli. İkisi de üzerine düşeni yapmalı bir nevi görmek istediklerini önce beklentisiz bir şekilde karşısındakine göstererek görmeyi istemeli. Hani insan nasıl inanırsa öyle yaşar, nasıl yaşarsa da öyle inanırmış ya; işte bir kişi, başkaları yapsın demeden  üzerine düşeni hakkıyla yapmanın kendisini onurlu insan mertebesine çıkaracağı inancıyla yaşamalı ve bu noktada inancıyla yaşamını aynı istikamette birleştirmeyi başarabilmelidir.

Rahmetli anneannem derdi ki hep: ‘kızım; elden gelen öğün olmaz, o da vaktiyle gelmez.’ Küçükken tam anlayamasam da şimdi daha iyi anlıyorum anneannemin neyi kastettiğini. Başkalarından beklemenin, başkaları yapsın her şey önüme hazır şekilde gelsin diye cahilce bir düşünceye kapılmanın yanlışlığını anlatmaya çalışıyormuş anneannem.

Son noktayı koymadan önce hatırlatma mahiyetinde şunlara da değinmek istiyorum:  İnsanlar hep yanlış veya eksik gördükleri şeylerin düzeltilmesini veya tamamlanmasını isterler. Ama bu isteyiş çoğu zaman durumun düzelmesi için bir şeyler yapmak değil de yine eksik veya yanlış olan şeylerin düzelmesini başkalarından beklemek şeklindedir. Mesela neden sürekli eleştiri yapabilme potansiyelimizi kullanırız da daha iyisinin olabileceğine inanıyorsak bunun için çaba göstermeyiz? Ya da niye hep şu şöyle olsa daha iyi olur, bence böyle daha münasip gibi kimseye hiçbir faydası olmayan laflarla kendimizi ve daha başkalarını kandırırız da uygun gördüğümüz şeyin olabilmesi için bir şeyler yapmayız? Bence bunları bir kez daha hatırlamalıyız  ve konuşurken de konuştuğumuz sözlerin ne kadar arkasında durabildiğimizi düşünerek konuşmalıyız.

Netice itibarı ile , ‘başkaları nasılsa  kuyuya süt doldurur ben su koyayım’ bilinçsizliğiyle değil de ‘kim ne doldurursa doldursun ben süt koymalıyım, belki benim koyduğum süt o kuyudaki suyu biraz olsun bulandırabilir’ bilinciyle ve inancıyla hayatımızı bütünleştirmeliyiz her daim vesselam…

4 comments

  • tam da konuyla ilgili bir karikatür:

    ilk sahne:
    kamyon rampadan aşağı inmektedir. bir yaya ise karşıdan karşıya geçecektir.

    ikinci sahne:
    kamyoncu: “nasılsa koşacak şimdi…”
    yaya: “nasılsa frene basacak şimdi…”

    üçüncü sahne yok 🙂

  • Enise, yazın hatırlatma mahiyetinde gerçekten çok güzel. İki noktaya dikkat çekmişsin..

    birincisi;başkasından beklemek.. Hadi hocanın verdiği örnek bunu çok iyi desteklemiş. 🙂

    ikincisi ise;yapamayacağımız şeyleri söylemek.. bunu da en iyi şu ayeti kerime destekler..

    ‘Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niye söylüyorsunuz? Allah, yapmayacağınız şeyleri söylemenizden hiç hoşlanmaz.’ saf/2-3

  • evet gerçekten insan yapamayacağı şeyleri söylememeli çünkü ne söylediklerimizden ziyade söylediklerimizin arkasında ne kadar durabildiğimiz önemli. yorumlar için teşekkürler…

  • “ben süt koymalıyım, belki benim koyduğum süt o kuyudaki suyu biraz olsun bulandırabilir”, anlayışı çok idealist bir ifade olmuş. Müslümanın işi de bu olmalı değil mi zaten, kimin ne yaptığı ne umurumda, Allah beni benden sorar.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s