Yazinin ilk kismi icin tiklayin.
Delikanlı sokakta feyk atarken hollwoodvari bir aksiyon filminin içinde
olduğunun farkında değilmiş. Bazen gerçekle film olanı o kadar birbirine karıştırıyormuş ki aradaki farkı anlaması için çok sert neskafeler içmesi gerekiyormuş. Bütün gün redbull içmiş keçiler gibi sağa sola koşturup akşamları yorgunluktan babasının sesini bile tanıyamayacak hale gelir, sabaha karşı erken saatlerde sigara krizine girermiş. Bu mesai günlerce sürebilir ve adeta deniz suyu gibi yandıkça içilen içildikçe yanılan bir megaloman yak ruh hali profili çizmekteymiş. Hızına kimse yetişemiyormuş. Bu durumdan rahatsız değilmiş fakat bir süre sonra bu ruh hali içerisinde yalnız olduğunu fark etmesi uzun sürmemiş. Kendisi gibi manyaklarında kendini gösterme becerisinden yoksun olması delikanlıyı arayışa sürüklemiş.
Bari erkeklerden nasibim yok bayanlara bir el atayım demiş.Tabi bu da riskli bir alan malum çevresi muhafazakar askerlerle muhafız kalenin içinde atış serbest modunda olmak bindiğin dalı kesmek kadar nasreddin hoca olmaya benziyormuş.Dedik ya delikanlı kanı deli ne yaparsın sair alanlara balıklama atlama konusundaki becerisini de bu alanda hiç geciktirmeden ortaya koymuş.Ne var ki aga atlanılan deniz ne Akdeniz gibi tuzlu olsun ki attın mı kendini seni hemen su yüzüne kaldırsın ne de ege gibi sakin olsun ki rahat sörf yapabilesin.Bildiğin Karadeniz gibi uçsuz bucaksız bir kara delik giren çıkamıyor çıkan o eski haline geri dönemiyor. Kendinden veriyorsun vesselam. Bizim delikanlı boğulmamış ama boğulmuş kadar su yutmuş. Tabi mide kaldırmıyor bir yerde ama naspın bir yola çıkmış bir de arkasına bakmış! bi de ne görsün o yola çıkan sadece kendisi değilmiş. Yapacak bi şey yok. Bu platform dan da boynu bükük ayrılan delikanlı iyice içine kapanmış. İdealist duygularıyla ve de devrimci geçmişi peşini bırakmıyormuş. Eyvah demiş yine tükettim kendimi geri de dönemiyorum önüme de bakamıyorum. Fakat sonra Robert zemezek’ in unutulmaz üçlemesi geleceğe dönüş filmi aklına gelmiş. Kahramanlarımız martin ve dr Brown ikinci filmde zamanda kırılmalara yol açmışlar ve olması gerekenden farklı bir 1986 yılının ortaya çıkmasına yol açmışlardı. Ama ne gam ne dert ne tasa aga ellerinde zaman makinesi var. Atlayıp düzelttiler tabi. Delikanlı demiş kendi kendine” şimdi bir zaman makinesi da bende olacaktı; gider ilk önce 8 yıllık eğitim kararının alındığı meclise gider bu kanunu çıkaranlara durun yapmayın allahını seven imza atmasın yoksa ucube bir imam hatip nesli başınıza tamiri imkânsız belalar açacak derdim. Ya da din kültürü ahlak bilgisi bölümünü ilahiyatlardan ayrıldığı güne gider aman a dostlar yapmayın yeni bir dkabcı profiline yol açacaksınız aman ha bu çocuklar manyak olacak başınıza modern ve bir o kadar da muhafazakâr kesilecekler demek isterdim ya da en güzeli 28 Şubat 1997 ye gitmek ve onlara aman paşam yapmayın etmeyin bin yıl falan sürmüyor bu darbe hem sonra bu halk sandıkta canınıza el fatiha okuyacak demek isterdim.” Diye düşünmüş. Sonra belki de olması gereken olmuş deyip sürüdeyken bulunduğu haleti ruhiyenin heybesinde biriktirdiği aklıselimlerden bir parça ödünç almış. Bunları düşüne dursun yol devam ediyormuş. Delikanlı da yola devam ediyormuş aga.
İkinci bölümün sonu
hacı biraz redaksiyon şart. 🙂 birincieen daha güzel.
eyvallah:D