Kendini Kurtarmış İnsan


Dogville (2003) filminin son sahnelerinden biri… İdealist kız Grace ile bir mafya örgütünün lideri olan babası arasında kibir üzerine bir tartışma yaşanır. Grace, elindeki mafya gücüyle istediği yeri talan eden ve dilediğini cezalandıran babasını kibirli olmakla suçlamaktadır. Ona göre babası, sahip olduğu güç ile zayıfları ezen kibirlilerden başka birisi değildir. Babası ise Grace’i gerçeği görmemekle itham eder ve esas kibirlinin kendisi olduğunu şöyle söyler: “Hiç kimsenin, senin yüksek ahlakî değerlerine ulaşamayacağından o kadar eminsin ki onları bu yüzden bağışlıyorsun. Bundan daha kibirli bir davranış olamaz!”

İdealistler, gerçeğin pürüzlerinden arındırılmış dümdüz bir dünya tasavvur ederler. Onların dünyası her şeyden daha mükemmel, kusursuz bir dünyadır. İyiye ve güzele dair ne varsa bu, onların dünyasına aittir, başkalarınınkine değil. Kesin doğru ya da hakikat onların olduğu için, onlarla uyuşmayan her şey yanlış, her şey kötüdür. İyi, güzel ve doğru onların tekelindedir, tanrı bile… İşte idealizmin kibri! Müthiş bir kendini beğenmişlik örneği…

İdealistler kendilerini çoktan kurtarmış olanlardır. Doğruyu çok önceden elde etmiş ve kendilerini ya da “ben”lerini garanti altına almışlardır. Bu yüzden ferahtır içleri. Yanlış içinde olma ihtimalleri sıfırdır. Zira hakikati avuçlamıştır onlar. Önemli olan başkalarını kurtarmaktır. Başkaları hep yanlış, kendileri hep doğru olduğu için, iyi niyetle de olsa başkalarını kurtarılacak şey olarak görürler. Kendilerince yanlış olan birilerini gördüklerinde hemen kendi doğrularından bahsetmeye başlarlar. Mahir bir pazarlamacı gibidirler. Herkesin bu doğruları kabul etmesi gerektiğine inandıklarından söylediklerini hep dayatırlar. Doğrularını çekiç darbesi gibi kafamıza vururlar. Kendi doğrularını, başka her şeyden büyük gören kibirli idealistlerdir onlar.

Bu idealistlere kendi içimizden bir örnek bulmak istesek, benim aklıma önce İslamcılar gelir. İslamcı tabirinin oldukça muğlak olduğunun farkındayım. Ancak bu tabirin cüziyyatına baktığımda kendilerini çoktan kurtarmış başkalarını ise kurtarmaya çalışan, siyasetin içine gömülmüş insanlar görüyorum. Söylemleri hep başkalarını kurtarmaya dönüktür. Kendilerini hiçbir zaman sorgulamaz bu İslamcılar. Kusursuz ve mükemmel olduklarını bildikleri için boş yere muhasebe yapmazlar. Onlar için önemli olan ne yaptıkları değil; ne söyledikleridir, tıpkı bir taraftar gibi. Taraftarlık bir şeyi savunmakla, bir şeyin tarafında olduğunu beyan etmekle olur. İslamcılar da tam olarak bunu yaparlar. Onlar için mesele, sadece İslam’a ait olduklarının dile getirilmesidir, tıpkı şu’cu ya da bu’cu olmak gibi. Oysa Kuran, bize İslam’a ait olmaktan değil; İslam’la vasıflanmaktan bahseder, yani İslamcı olmaktan değil; müslüman olmaktan.

Müslüman olmak ise bir bakıma tedirgin olmaktır. Kendinle uğraşmaktan başkalarını görememektir. Sonunun ne olacağını bilememekten titremektir biraz da. Korku ile ümit arasında gidip gelmektir. Kendini garantiye alamamak, ferahlayamamaktır. Acziyetini bilip kıvranmaktır. Allah huzurunda eğilip bükülmektir. Bu hayatta gerçeği yakalayamamaktır. Eksikliğin kendi özünde olduğunu bilmektir. Yakîn olanı, ancak ölüm geldiğinde görebilmektir. Kısaca ölünce olmak, olunca ölmektir müslüman olmak ve kibri kalbinden söküp atmak.

9 comments

  • idealistlik ile kibir kibir çok içiçe geçmiş olgular. bunu kabul etmemek mümkün değil.
    ama bu iki olgunun birbirinin yerine kullanılabileceğini düşünmüyorum
    idealistlik=kibir
    idealist=kibirli kişi
    her idealist=potansiyel kibirli
    çözümlemeleri bence sorunlu

    ben idealist insan azlığının müslümanlar için sorun olduğunu düşünüyorum.
    işim, eşim, evim, arabam olsun bana kimse dokunmasın dünya yanarsa yansın zihniyeti müslümanları sıkıntıya sokuyor. böyle olan çok müslüman var ve bu düşünce yapısı kanaatimce müslümanların idealist olmamalarından kaynaklanıyor.

    kibir gerçekten müslümanlar için çok büyük bir sıkıntı. kendinden haberdar olmamak insanı kendi nefsine tapmaya götürür.dağlardan uzun ve bastığımızda yerleri yarabileceğimizi sanıyoruz! herşeyi en iyi biz biliyoruz! Allah sonumuzu hayır etsin.

    • haklısın birbirinin yerine kullanılacak şeyler değil. ama çok rahat kibre, evrilebilecek bir histir bu. mesela yazının başında aktardığım sahneyi düşün. gerçekten çok gizli ama bir o kadar da güçlü bir kibir var kızda.

      bir de senin eleştirdiğin nokta hiçbir şey yapmamak durumu. benim eleştirdiğim nokta ise her şeyi yapmak durumu. bunları birbirinin yerine koyamayız tabi. demem o ki insan bir şey yapmalı; ama elinden geleni yapmalı.

  • Bu bakış açısı benimde biraz kafa mı karıştırdı. Şöyleki eğer eleştirilen kesim ideallerini kibirlerine kurban eden ‘idealistler’ ise eyvallah ama bunun da çerçevelerini belirlemek biraz zor gibi görünüyor benim tarafımdan…Ne acı ki İslam gibi bir kavram bile bir kaç ekle yine biz tarafındam muğlaklaştırıldı.
    Son paragraf iyi bir vurgu olmuş, yüksek bir bilinç, farkındalık ve uyanıklık halinden bahsediyorsunuz ama müslümanım diyen üzerinden yola çıktığımızda kaçımızda var bu hal ve ne kadarımız korku ile ümit arasında gidip geliyoruz;”biraz kibirli mi oldum ne bu soruyu sorarak:)”
    Aslında yaşama sınırlarımız ne kadar net ise de biz insanlık bu sınırları iyice birbirine kattık. Yanlışlarla doğruların git gide belirsizleştiği bir dünyanın içine hapsediyoruz kendimizi ve bu nedenle söz hakkımızıda kaybediyoruz gibi kendi üzerimizde…
    Son olarak “Bu hayatta gerçeği yakalayamamaktır.” demişsiniz. Burda gerçeğe nasıl bir anlam yüklediniz tam anlayamadım. Bİraz tefsirciler gibi oldum ayetin başı yok sonu yok bir yerinden çekilmiş yorum isteniyor:) İdare edeniz artık:)

    • idealistlerden bahsederken, özlerine ilişkin bir şeyi kastediyordum. her şeyi istediği gibi evirip çevirebileceğini düşünen idealistlerden… kendinden başkasını hesap etmeyen insanlardan… kendilerini kainatın merkezinde konumlandıran insanlardan… idealizmin köklerinde vardır bu bana kalırsa. insan, kendinden başkasını hesap etmek zorundadır bence. bu başkasının yerine ne koyarsanız koyun; ama birileri olmalı. olmazsa, bu durum kibre yol açar. idealistler -birisi buna benzer bir şey diyordu- konuştukları şeyi yarattıklarını zannederler. kesinlikle katılıyorum. işte benim kibir dediğim nokta. eğer boyun eğmek zorunda olduğumuz bir an/durum/hal düşünemiyorsak biz de o idealistler kervanına girmişiz demektir. insan, bu hayatta her şeyin elinde olmadığını bilerek yaşamalı. yoksa hiçbir şekilde rahat edemez.

      gerçeği yakalayamamak ise bu hayatta iken şüpheden kurtulamayışımıza dairdi. kuran ve hadislerde ölüm, “yakîn” kavramı ile özdeşleştirilir bazen (örnek “sana yakîn olan gelinceye dek rabbine kulluk et”). bu durum, bana kalırsa çok manidar. insanın eksikliğini düpedüz ortaya koyan bir şey. ölmeden hiçbir şey ayan beyan ortaya çıkmayacak. bu hayattayken gayba iman etmek durumundayız. gayb dediğimiz ise aslında kesinliğin olmadığı alandır. sen ona sadece boyun eğebilirsin. tabi bu konu “iman” meselesine götürüyor bizi. bu da bir bahs-i diger…

  • VEHB ilim ve kibri şu misalle anlatır; “Yağmur temiz olarak gökten yağar, ağaçların kökleri bu suyu emer de kendilerindeki vasfa çevirir. Meyvesi acı ise daha çok acı meyve yetiştirir, tatlı ise daha tatlı mahsûl verir. İlim de aslında berrak ve temizdir. Fakat herkes kendi iç bünyesine göre onu geliştirir. Kibirlinin kibrini ve alçak gönüllülüğün de tevâzuunu arttırır. Çünkü gayesi kibir olan kimse, aslında cahildir. İlim sahibi olunca kibir vasıtasını elde etmiş olur ve bu sayede kibrini arttırır. Cahil kimse, cehaletiyle Allah’tan korkarsa, ilmi arttıkça Allah’ın Celâl ve Kibriyâlığını düşünerek korkusuda artar. Merhamet ve zilleti çoğalır, tevâzuu artar.”

  • hadi ernsar beye katılmakla beraber kendisine sormak istediklerim; nasıl bir idealizm, nasıl bir isalist, ve nasıl bir idealizm anlayışı olmalıdır?

    • açık söylemek gerekirse idealizmin, özü gereği bizi yanlışa sürüklediğini söylemek istiyorum. idealizmi tahlil ettiğimizde katı, donuk, mutlakiyetçi, baskıcı ve saire bir yapı ortaya çıkıyor. insan yanılmaya mahkum bir varlık. bunu bile bile, her şeyi yapabilme edebilme kudreti de nereden geliyor anlayamıyorum. insan idealist olduğu sürece hüsrana uğrayacaktır bana kalırsa. çünkü istediği şey tam olarak çıkmayacaktır karşısına. tarih çöken ve çözülen ideolojilerle dolu.

      bunun yerine bir şeyleri güzel yapmakla yetinmeli insan, bir şeylere inanmakla. dikkat edin her şeyi ya da her şeye demiyorum. idealizmde “her şeyi yapmak” vardır, “bir şeyi yapmak”la yetinemez onlar. mesela dinde durum farklıdır. İslam dininde gayba dair bir kesinlik yoktur. hepimizin bildiği bir tabirdir “beyne’l-havf ve’r-recâ”. hiç idealist bir insan korku ile ümit arasında git gel yaşar mı? onun için her şey olmuş bitmiştir, dünyayı o yaratmış, ahiretini de o ma’mûr etmiştir. ona kalsa Allah’a sorulacak bir şey yoktur. “bizi halife kılmadı mı kardeşim, vermeseymiş o hakkı bize” diye düşünür. ve kimilerini cennete koyarken kimilerini cehenneme atar.

      partilere ya da cemaatlere mensup insanları göz önüne getirin lütfen. eğer onlardan biri değilseniz çoğu, “vah yazık! heder olacak çocuk” gözüyle bakarlar size. tanrı sadece onların tanrısı, cennet sadece onların cennetidir. bir arkadaş sohbetinde zikri geçmişti: bu tam olarak yahudi psikolojisidir, dinlerini ideoloji haline getirenlerin psikolojisi.

  • Son paragraftaki “partilere ya da cemaatlere mensup insanları göz önüne getirin lütfen.Eğer onlardan biri değilseniz çoğu, vah yazık heder olacak çocuk gözüyle bakarlar size” gözleminize kesinlikle katılıyorum.Türkiye de bugün realite bunun üzerine kurulu ve insanların vicdanları ipotek altına alınıyor.Bir de sürüden ayrılan kuzuyu kurt kapar diyerek bireyler psikolojik baskı altında tutuluyor.Bunun yanında bu ve benzeri toplulukları eleştirirkende bizim düştümüz bir yanlışta çözüme dair birşeyler üretmek varken varolan sorunu her platformda dile getiriyoruz.Özellikle cemaaatzede arkadaşlarımız,bir dokun bin ağıt işit formatında oluyorlar.Bu da tarfsızlığın tarafı olmak şeklinde tezahür ediyor.Bunun yerine bireysel farklılıklarımızı ortaya koyarak fakat asla birilerinin gözüne batıracak şekilde değil,insanların şahsiyetlerini ezmeden birey olmayı onlara öğretemesek bile olma yolunda ilerleyerek çok güzel organizasyonların üstesinden gelinilebilir.İlla büyük guruplar kurmak,herkesi peşinden koşturmak gerekmiyor.Az ama kaliteli insanların birbirleini bulması bu memleket için en hayırlısı olacaktır düşüncesi içerisindeyim.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s