Filistin ilk defa Siyonistlerin II. Abdülhamit’ten ricaları üzere bir sorun işareti verdi. II. Abdülhamid Han’ın tahttan indilirmesi sonrasında, İttihaçıların, Sultan Abdülhamid’in şahsına ait filistin havalisinde bulunan araziyi gafilane suretle kamulaştırmaları, Devletin bu bölgeden çekilmesi ile bu geniş emlakin başkalarının talanına açık hale getirdi. Bilindiği gibi şahsi mülk, bölgenin savaşla el değiştirmesi durumunda dahi şahıslara ve varislerine ait kalır. Bu bölgenin devletleştirilmesi, yahudi göçmenlere yepyeni bir yerleşim alanı sağlamıştır.
Filistin, 70’li yılların Baasçı-Faşizan Arap siyasi ortamının en iyi boşalma aracıydı. Düşünce özgürlüğü noktasında siyasi sıkıntılara maruz Arap-İslam kitleleri gerek İslami bilinçten uzaklaştırılmaları (İslami bilinç, İslami yaşantı değil!) Filistin’n hem İslami hem faşizan bir yönünün olması gibi nedenlerle, yöneticiler ve yönetilenler tarafından bol bol istismar edilmesine sebep oldu. Filistin, nefretin kusulduğu ve içeride işlerin idare edildiği bir uyuşturma aracı olarak kullanıldı.
Arap-dışı İslam dünyası, çok defa Filistin meselesine uzak kalmayı tercih ettiler. Çünkü ne böyle bir bilinç vardı, ne de kendi dertlerinden kurtulup Filistin’i kollayacak mecalleri.
Filistin yıllar yılı popüler karizması olan Yaser Arafat önderliğinde kominist-sosyalist ve seküler bir kökene sahip el-Fetih gölgesinde kaldı. Köken olarak diğer mücadele örgütlerine göre eski olması ve resmi olarak da uluslararası sahada muhatap alınması, Filistin meselesinde el-Fetih’i vazgeçilmez kılıyordu. Ana tarafından yahudi olan Yaser Arafat’tan sonra dirayetli ve lider vasıflarına sahip olmayan Mahmut Abbas, el-Fetih efsnesinin ciddi bir yara almasına sebep oldu. Bu noktada Filistin meselesinde gerçek gündönümü, Hamas’ın Yüksek bir temsil gücüne ulaşmasıyla başlamıştır denebilir.
İsrail tarafından terör örgütü olarak nitelenen Hamas’ın mecliste ciddi bir yekun teşkil etmesi Gazze işgalini beraberinde getirdi. Ve İsrail’in kendi ayağına kurşun sıkan hamleleri, kader-politikte hem İslam ümmetinin lehine yazıldı.
Mavi Marmara Sakinleri, yaptıkları işin ne kadar stratejik bir hamle olduğundan haberdar değillerdir. İHH ve br grup gönüllünün giriştikleri bu son teşebbüs, meselenin faşizan Arap görüntüsünden İslami ve daha iyisi insani bir boyuta taşınmasına vesile olmuştur. Bu doğrultuda, etnik ve laik temayülleri kuvvetli olan Türkiye’li gruplar, istemeden de olsa, İsrail karşısında Filistinin yanında böyle bir hamleye dahil olmuşlardır.
Filistin Arap davası olmaktan nihayet çıkmış ve bir ümmet ve insanlık davası olmak yoluna girmiştir. Dalgalı süreçler yaşanacak olsa da, çözüm yakındır. Hatta bölgesel değil, küresel bir düğümün çözülmesi de…
inşallah emirim…
mavi marmara da şehit olanlar türkiye için bir milad olmuşlardır.Zira israille aramıza kan girmiştir.Bu yıllardır içimizde derinleşen derinleştiği miktarda da bizi acziyete düşüren filistin meselesinde safımızı ve islam dünyasındaki konumumuzu sağlama almıştır.Gerçek savaş bundan sonra başlayacaktır.
mavi marmara hadisesi meseleyi insani boyuta taşımayı tam anlamıyla ne kadar başarabildi, bu tartışılır. ama İslami boyuta taşıdığı şüphesiz. ve bu islami boyuttan en büyük payı türkiye aldı. yani hem evrensel hem de milli mesele oldu bu. laik faşizan zihniyetin sırf islamcılar tarafından gerçekleştirildiği için eylemi sorgular tavır takınması eblehlikten öte bişey değildir.
şehidlerin kanı kurumadan, adeta onları suçlu çıkarırcasına yapılan yorumlar ise, en basit bir ifade ile adiliktir, alçaklıktır.