Kibrin Benliği


“Bütün iyilikler bir evdedir ve o evin anahtarı tevazu ve alçakgönüllülüktür. Öte yandan bütün kötülükler de bir evdedir ve o evin anahtarı benlik ve bizliktir.” Yûsuf b. el-Huseyn er-Râzî

Sûfî bu sözüyle meseleyi özetlemiştir. İyiliklerin başı boyun eğmek iken kötülüklerin başı baş kaldırmaktır. Böyle doğrudan söyleyince insana garip geliyor aslında. Niye kibir en büyük günah olsun ki? Kibrin zıddı olan alçakgönüllülük nasıl bütün iyiliklerin kapısını açan anahtar oluyor? Görünür sebep ve sonuçları açısından ele aldığımızda çok daha kötü ya da çok daha iyi şeyler bulabiliriz gibi geliyor. Halbuki kibir ve alçakgönüllülük meselenin özüne tealluk etmektedir.

Kötünün ilk ortaya çıktığı zamanı hatırlayın. İnsan yaratılmış ve kendisine isimler öğretilmiştir. Allah’ın ilminden, O’nun dilediği kadarı insanda tecelli etmiştir. Meleklere, insana secde etmesi emredildiğinde ise şeytanın aklına “ben“i gelmişti: “Nasıl “ben“, o’na secde edebilirdi?” Şeytan konuşmaya başladığında, içindekini gizlemedi ve başladı “ben” edebiyatına. Halbuki ona, Allah’ın tecellisi huzurunda “ben“ini unutup boynunu eğmesi, nefsini kırması ve secde etmesi emredilmişti. Emredilen ilk şey secdeydi ve secde alçakgönüllülüğün zirvesiydi. Secdeden daha yücesi ve daha iyisi bulunamazdı. Bu sebeple ilk iyilik secde iken ilk kötülük kibrinden ötürü secde etmemek oldu. Zaten secde etmemenin kibirden başka sebebi olamazdı. Anasının ayaklarına kapanmayan bir evlat ya da “secdegâhı” sevdiğinin sureti olmayan bir aşık düşünün. Ne kadar rahatsız edici geliyor değil mi? Şeytan da bunu yaptı işte! “Ben“i ona o kadar yüce geldi ki, eğilmesi imkansızdı. Kabul edemezdi. Her şeyin, onun “ben“ine uygun olması gerekirdi. Kısaca şeytan benlik kaygısına düşmüştü.

Sonra ikinci günah geldi. Sebep farklı değildi. Yine kibir vardı işin içinde. Benlik ve bizlik endişesiyle hareket edilmişti. Benliğin ebedî varlığı, Adem ile Havva’ya çekici gelmişti. Şeytan biliyordu insanı nereden yakalayacağını. İnsanın en kolay düşeceği tuzak benlikti. Ve şeytanın alanı da buydu. Onun en iyi yaptığı iş insanı, aslında olmayan bir “ben“in ardına düşürmektir. Var olmayanı, var gibi göstermektir şeytanın mahareti. Zaten bazı İslam düşünürlerinin, kuvve-i vâhime’yi şeytan olarak telakki etmeleri boşuna değildi. Değil mi ki kuvve-i vâhime var olmayanı var gibi gösteren şeydi; bu olsa olsa şeytan olabilirdi. Şeytanın vehimleriyle şişen; ama aslında içi boş olan bir balondan ibaretti kibirli insan. Bu yüzden şişen insandan korkulur. Fizik olarak insan şişmeye başladıysa, muhtemelen metafizik olarak çoktan şişmeye başlamıştır bile.

Gariptir, sonra üçüncü günah geldi ve sebep yine aynıydı. Bu sefer benlik davası güden Kâbil’di. Nasıl olur da onun yaptığı iş makbul olmazdı? Halbuki o işi “ben” yapmıştı. “Ben” kusursuzdu ve yaptığı iş de mükemmel olmalıydı. Kusursuz bir işin kabul edilmemesini yediremezdi. Kendisine yâr olmayan, Hâbil’e hiç yâr olamazdı. O halde Kâbil’in varlığı, Hâbil’in yokluğuna bağlıydı. Kibirli insan da böyledir. En önemlisi kendi “ben“i ve varlığı olduğuna göre, bu “ben” için başkalarının feda edilmesinde hiçbir mahzur olamaz. Kibirli insanın gözünde kendisinden başka hiç kimse yoktur. Onun benliğine engel olan ne varsa ortadan kaldırılmalıdır. Kibirli insan hodbîndir yani. Gözü sadece kendisini görür. Güzele bakmayı bilmez bu yüzden. Güzel ancak onun olursa güzeldir. “Ben“e ait olmayan güzel, güzel değildir onun gözünde (“Ben güzele güzel demem, güzel benim olmazsa” diyenler bir daha düşünmeli!).

Eğer dördüncü, beşinci ve sairlerini yazsaydım onların altından da kibir çıkardı. Günahlarımıza dikkatle bakarsak altında yatan kibri görürüz. Zira kibir her şeyden önce Allah’a karşı büyüklenmektir. Allah’a boyun eğmeyip, kul olduğunun idrakine varmamaktır kibir. İnsan dediğin nefsini, kulluğunu, acziyetini bilecek ki Rabbini bilsin. Kibirli insan bunu başaramadığı için kaybedendir zaten. Ne demişti Hz. Peygamber (s.a.s.): “Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan cennete giremez!”

5 comments

  • İşin burası açık evet ama pek çok kez; belki biz bu çağa şahit olduğumuz için, en çok da bizim çağımızda, bu tevazu işi müslümanın modern kültür-güç karşısındaki silikliğinin adı olmuş durumda. İnanmış olmanın getirmesi umulan kendine güven ve manen üstün olma duygusu ile bu bu karıştırılıyor; onlara göre böyle olan müslüman kibirli oluyor, bu müslümanların silik benliklerinin (bu “ben”lerini silmiş oldukları anlamında değil elbette) adı da müslüman tevazuu oluyor. Halbuki ariflerin bize gösterdiği benliğin silinmesi ile kazanılan manevi mertebe mümine Allah’tan gayrısına “eyvallah”ı olmayan, bir üst konum, kendine inanç ve güven de getiriyor…

    Neyse, konuyu çok iyi açamadım ama bahsettiğin eşikten adım atılacaksa günümüzde tevazu adına müslümanların en çok düştüklerini gördüğüme inandığım yanlış bu.

  • kesinlikle.. bu iki durum arasındaki ayrımı pratik hayatta belirlemek nasıl mümkün olacak acaba.. Vakar ve kibir birbirine karışabiliyor sanki tavır ve davranışlarda. İnsan, tavırlarını sorguladığında kendinden korkabiliyor, çok soyut göstergeleri olduğu için niyeti kontrol etmek de zor oluyor bence. kendinizi korumak için dik durmaya çalışıyorsunuz, bu sefer iyi niyetle yapılıyor olsa da bazı şeyleri reddetmeniz, bazılarına karşı durmanız gerekiyor, o da sanki çok biliyormuş gibi, enaniyet gibi oluyor. takva da bir amaç olduğuna göre nasıl yapacağız, neyden ne için ne kadar taviz vereceğiz, ne kadarına müsaade edeceğiz diye düşünüyor insan. muhataplarımız da gayr-ı müslim bile değil ki çoğu zaman, sen yoluna ben yoluma diyelim.. ayrıca bir konu aslında bu, açmadan edemedim bağışlayın.

  • evet ben de bilal abinin de kastettiği mana da başkaldırının gerekli olduğunu belirtmek isterim. ancak insanlık tarihi için Hadi Hoca ve benzer düşüncedeki kişilere hak, kulak vermemek haksızlık olur. bence kapitalist düşünceyi çok rahat anlayabileceğimiz bu metin, çok anlamlı. bundan dahi hareket ederek başkaldırmalı derim ben…

  • “başkaldırı” tabirini özellikle seçtim. çünkü bir “özne”nin varlığına delâlet ediyor. oysa “boyun eğmek” öznenin yokluğuna… buradaki “özne”nin anlaşılması önemli.

    ikili bir durum var, bir çok yerde olduğu gibi. Allah’a nispetle özne olan insan, kendine nispetle özne olan insan. Yazıda işaret etmek istediğim durum ilki. insanın Allah’a nispetle bir öznelik durumundan, yani “ben”lik durumundan bahsetmesi bana garip geliyor. burada teslimiyetin ve boyun eğmenin (tabir-i diğerle kulluğun) anlamı ortaya çıkıyor.

    Öte taraftan Allah bizi insan olarak yaratmış ve bize bir “ben” vermiş. bu “ben”den en azından ölene kadar kurtulma şansımız yok. çoğu zaman farkında olmadan “ben”imize göre hareket ediyoruz. hatta yeri geldiğinde hareket etmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz (mesela zalime karşı isyan/başkaldırı gibi). kanımca bunun olmaması mümkün değil zaten. insan isen başkaldırırsın.

    ama söylemek istediğim esas nokta, başkaldırının özüne ilişkin. kısaca başkaldırıyı fazla abartmamak lazım. neticede Allah’ın hükmüne başkaldırıyor olabilirsin.

    “görelim neyler” deyip işi Allah’a bırakmak (tevfîz) en güzeli; ama dayanamıyor insan… ne de olsa kusurlu varlık 🙂

  • Herşeyin başı gerçekten benlik.Diğer birçok manevi hastalığın da.Gıybetin mesela,alınganlığın,kırılganlığın…Kırmamak kolay kırılmamak zordur zira.Çünkü benlik kendini yapılan şeye layık görmez.O hep daha iyisine layıktır.
    Tevazunun da kendine has bir etki gücü var aslında,bir karizması var.Hatta öyle ki kibirli insanlar da gerçek anlamda mütevazi insanların yanında bir garip tevazuya bürünüyorlar.Farkında olmadan etkileniyorlar,huzur buluyorlar belki…(kendimden biliyorum:))
    İnsan gerçek anlamda benliğini kırabildiği zaman yukarıdaki karmaşık sorular kendiliğinden cevabını buluyor bence.Gerçek anlamda benliğimizi kıramadığımız için yaşıyoruz bu çelişkileri.Gerçek tevazunun ısrarcı olması durumunda bu tarz sorulara pabuç bırakacağını sanmıyorum.’Gerçeğin kendini kabul ettirme’ gücü tevazuda da olmalı değil mi?

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s