Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi bölümünde akademik hayatına devam eden Gürbüz Deniz, İslam felsefecilerinin (Meşşâîler:Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd) görüş ve düşüncelerini insan hürriyeti bağlamında değerlendiriyor bu kitabında. Yazarın da ifade ettiği gibi insan hürriyeti meselesi, bu filozofların hiçbirinde böyle bir başlık altında inceleniyor değildir. Yazar, bu kitapta filozofların düşüncelerinin küllî bir şekilde ele alınmasına ve insan hürriyeti meselesinin de bu bağlamda ele alınmasına imkan hazırlıyor. İslam felsefecilerinin kendi metinlerine dayanarak hazırlanan kitap, bize aracısız yorum yapma imkanı da sunuyor elbette. Elde ettiği neticelerle meseleye yeni bir bakış açısı kazandıran kitabın özellikle metafizik severler tarafından mutlaka okunması gerekir.
Tadımlık:
“Var olan sebep ve sebeplilik düzeni Allah’ın ilminde, yaratımında bilfiildir. Ancak bu bilfiil durum, aleme muhatap olan insanın anlayışında, yeteneklerinin imkanının algısında bilkuvvedir. İşte bu bilkuvvelik, bilfiil var olan sebeplilik dünyasını keşfetmekle insan için bilfiil durumuna gelebilmektedir. Bu da insanın yapıp etme imkanına sahip olması demek olan hürriyet alanıdır.” Sf.110
∗ Hadi Ensar Ceylan
her şeyden önce kitabın, islam felsefesinin kavramlarına aşina olmayı gerektirdiğini söyleyebilirim. bu kavramlara yabancı birisi kitabı eline aldığında, “ne demek istiyor bu adam” durumuna düşebilir. bir de diğer bir önemli nokta şu: kitabı okurken meşşâîlerin bazı kabullerini kabul ederek okumak lazım. yoksa önyargılı bir zihin kendini bu kitaba kolaylıkla kapatabilir.
islam felsefecilerinin metinleri kendi bütünlüğü içinde gayet başarılı ele alınmış. ibn rüşd’den verilen malumatın fazla olması beklenebilirdi; ama hocamız malzemenin bu kadar çıktığını düşünüyor.
gürbüz hoca kitapta, Tanrı’nın mahiyeti ile ilgili durumu bilemeyeceğimizden yola çıkarak meseleyi tabir-i caizse sır konumuna getiriyor. mesele tamamıyla gizli kapaklı kalmıyor elbette. alıntılanan metinde olduğu gibi farklı bir yaklaşımla çözüm önerisi sunuluyor bize. ama yine de sırda kalan bir şeylerin olması tevazuun gereğidir diye düşünüyorum.
meleklere iman konusunu hocamız çok güzel işlemiş. bence meleklere inandım diyen herkesin, “ya hu bu meleklere niye iman ediyoruz, ne işe yarıyor bu melekler, Allah isteseydi meleklerin işini kendi yapamaz mıydı” gibi soruları sorması ve cevabı ararken bu kitaptan istifade etmesi gerekir.
kitap, insanın göreli durumunu, ikiliklerini, çelişkilerini insanın eksikliğinden yola çıkarak gösterdiği için ayrıca hoşuma gitti. kanımca bu yönüyle hakikate gerçekten yaklaşıyor gürbüz hoca. tıpkı ne tam özgür, ne tam köle insan gibi…
acizane mesele hakkında düşüncem şu: insan kendine nispetle hürdür; Allah’a nispetle kuldur/hür değildir. Ve hakikat Allah’a nispettedir 🙂
son olarak gürbüz hoca her ne kadar “farkında değildim” dese de kitabın, Allah’ın zâtî önceliği ile başlaması (s.11 ikinci paragraf başı) ve kadere teslimiyet ile bitmesi (s.203 son iki cümle) beni en çok etkileyen taraf olmuştur. bana kalırsa, “Allah’ın eli” istesek de istemesek de üzerimizde 🙂
şimdilik bu kadar…
kitap gürbüz hocamızla yaptığımız sayısız dersden dolayı aşinalığımızın fazla olduğu düşünceler ve tetkikler içeriyor. bunları sistemli bir şekilde açıklıyor oluşu ise bence tarih açısından değerli, yarınlar için. ve elbette bizler gibi şanslı olmayankişiler için.ben gürbüz hocayla yaptığımız doğrudan muhabbetlerin taraftarıyım.
insanlar belki yadırgarlar bu diğer kitaplar arasında kendilerince aşina olmayan bir insan görmeyi. bence bu durum tersinden anlayışın ürünüdür. popülerlik karşıtı olan kişiler dahi okudukları horkheimer da olsa bir bestselcilik yapmaktadırlar. bence önemli olan yazarın kişi üzerindeki tesiridir. bunun üzerinden düşünürsek, bence bu eser gürbüz hocanın olmakla zaten bir değer sahibidir. bir de içindekileri anlayabilecek seviyede hissetsek kendimizi daha çok müstefid olurduk her halde.