Ne için hayat ve ölüm var, diye sorarsa insan kendine, aradığı cevabı Kuran’da bulabilir. Kuran’a göre hayat ve ölüm, “hangimiz amel bakımından daha iyiyiz” bunun sınanması için yaratılmıştır (Mülk Suresi/2). Tabi bu ancak insan için bir amaç olabilir.
Allah bir amaca göre yaratmaktan münezzehtir. Hiçbir amaç tarafından sınırlanamayacak kadar yücedir O. Sınanma ancak insan için söz konusu. Biz, kendimizin ne durumda olduğunu görmüş oluyoruz böylece. Allah bize var olma imkanını bahşetmiş, bir lütuf olarak. Başlı başına var olmak, yok olmaktan iyi olduğuna göre varlığın farkında olmalı ve ona göre davranmalıyız. Varlığa karşı mütevazı olup, el pençe divan durmalıyız.
Amel bakımından daha iyi ve daha güzel olmaktan bahsedildiğine göre ânın kıymetini bilmek lazım.
İnsan, zaman diye bir şeye bağlı. Sanki kendisinden bağımsız mutlak bir zaman varmış gibi düşünüyor. Sarsılmaz bir gelecek, unutulmaz bir geçmiş var çoğu insan için. Oysa zaman, ândan ibaret. Biz rahatlamak için onu sürekli hale getiriyoruz. Olmayan bir şeyi vehmediyoruz aslında. Hiçbir insanın, içinde bulunduğu ânın yerine geçecek bir ân için garantisi yok. Sahibi olmadığımız hayat, her ân elimizden alınabilir. Ölüm hiç uzak değil. Bu gece uyuyanlardan bazıları yarını görmeyebilir mesela (Zümer Suresi/42).
Bu sebeple ân kıymetlidir işte! Her ânı öyle bir yaşamalı ki, ölüm gelip kapıyı çaldığında “yahu ben hazır değildim” dememeli. Her ânı bir şey ile doldurmalı. Ânı fırsat bilmeli. Sıtkı der ki “Fırsat elde iken sermaye kazan, eli boş divana varılmaz imiş.”
Bitmez tükenmez bir sermaye bulmalı insan, buradan giderken. Bu da olsa olsa, Allah sevgisinin bir tezahürü olan iman olabilir. Her ânı iman, his ve sevgi ile doldurmalı ki sevdiğine karşı mahcup olmasın insan. Ona bakmaya yüzü olsun. Cemâlin görmeye geldim, diyebilsin.
***
Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden eyice
Bir gönüle girmektir
Gönül ki “lâ-mekân’ın mekânı” olmuş, sen mi dışarıda kalacaksın. Allah’ı seviyorsan o gönüle gireceksin. Seveceksin, sevileceksin ki ünsiyet peydâ olsun, insan olasın.
Bu sevgiyi yaşayan insana hayat ne, ölüm ne! Ölse de bir, yaşasa da… Önemli olan sevgilinin takdir etmesi değil mi, bırakalım hükmü o versin. Ölüm ise hazır olmak, hayat ise içini doldurmak düşer bize. İkisi de aynı, ikisinde de teslimiyet var. Her bir sofrada yenilen şey rıza lokması. Ondan razı olursan, o da senden razı olur.
İnanmak, sevmek ve boyun eğmek için var olduk. Ne o, yoksa inanmıyor musun?
∗ Hadi Ensar Ceylan
kısaca;
“İnsan, zaman diye bir şeye bağlı. Sanki kendisinden bağımsız mutlak bir zaman varmış gibi düşünüyor. Sarsılmaz bir gelecek, unutulmaz bir geçmiş var çoğu insan için. Oysa zaman, ândan ibaret. Biz rahatlamak için onu sürekli hale getiriyoruz. Olmayan bir şeyi vehmediyoruz aslında. Hiçbir insanın, içinde bulunduğu ânın yerine geçecek bir ân için garantisi yok. Sahibi olmadığımız hayat, her ân elimizden alınabilir.Bu sevgiyi yaşayan insana hayat ne, ölüm ne! Ölse de bir, yaşasa da… Önemli olan sevgilinin takdir etmesi değil mi, bırakalım hükmü o versin. Ölüm ise hazır olmak, hayat ise içini doldurmak düşer bize. İkisi de aynı, ikisinde de teslimiyet var. Her bir sofrada yenilen şey rıza lokması. Ondan razı olursan, o da senden razı olur.”
budur.
zamanı rahatlamak için sürekli hale getirdiğimizden bahsetmişsin. irvin yalom ölüm anksiyetesini yorumladığı bir kitabında; bu davranışın ölüm korkusunu yenmek için olduğundan bahseder. ölüm korkusu öyle ki, şuanımızı ; geleceğe eser vermek çabasıyla,geçmişimizi temizlemek telaşıyla harcatıyor bize. idrak edebilmekten uzaklaşıyoruz belki bu yüzden,geçmişi geleceği o kadar çok yaşıyoruz ki anı kaçırıyoruz. geçmişe hayat,geleceğe ölüm, an’a da -yani önemli olana- sevgilinin takdiri gözüyle bakarak okudum yazını.
”Bu sevgiyi yaşayan insana hayat ne, ölüm ne! Ölse de bir, yaşasa da… Önemli olan sevgilinin takdir etmesi değil mi, bırakalım hükmü o versin. Ölüm ise hazır olmak, hayat ise içini doldurmak düşer bize. İkisi de aynı, ikisinde de teslimiyet var. Her bir sofrada yenilen şey rıza lokması. Ondan razı olursan, o da senden razı olur.”
imrenerek okudum.eline fikrine sağlık abim.
ne zaman ölümü korkulacak bir şey olarak görmezsek, o zaman ânı yaşayabiliriz. hayatta hiçbir şey için acele etmez, sadece içinde bulunduğumuz ân ve durum için yaşarız. gidene üzülmez, gelene kapıyı kapatmayız. kısaca, gelene “git”; gidene “gel” demeyiz. katkın için teşekkürler…
“anı yaşamak” dışarıdan tehlikeli görünen günümüz insanının “günü gün etmek” anlamında kullandığı bir kavram.
biz bu kavramı başka insanların algıladığı gibi anlamak zorunda değiliz.
“anı yaşama” dan her dakikayı bilinçli yaşayarak kulluk ile mutluluğu bil fiil (birarada) yaşamayı çıkarabiliriz.
sürekli gelecek planları yapmak, yada geçmişi yargılamak insanı mutsuz eden olaylar. birinde olmuş olanlar birinde belkide olmayacak olanlar için yaşamak var.
bundan dolayı bulunduğun andan zevk almak çok önemli. mutluluk verecek şeyler bulmak ve bunlara sarılmak bana göre çok büyük olaylar.
beni mutsuz edebilecek tek olay var o da günahlar. yaptıkarı onca isyana karşı yahudilere rahmet eden yaradan bize de bir kapı aralar deyü işin içinden çıkalım.
“İnanmak, sevmek ve boyun eğmek için var olduk. Ne o, yoksa inanmıyor musun?” diy sormuşsun
inanıyorum hem de sonuna kadar..
“İnanmak, sevmek ve boyun eğmek için var olduk. Ne o, yoksa inanmıyor musun?” diy sormuşsun
inanıyorum hem de sonuna kadar.
“anı yaşamak” dışarıdan tehlikeli görünen günümüz insanının “günü gün etmek” anlamında kullandığı bir kavram.
biz bu kavramı başka insanların algıladığı gibi anlamak zorunda değiliz.
“anı yaşama” dan her dakikayı bilinçli yaşayarak kulluk ile mutluluğu bil fiil (birarada) yaşamayı çıkarabiliriz.
sürekli gelecek planları yapmak, yada geçmişi yargılamak insanı mutsuz eden olaylar. birinde olmuş olanlar birinde belkide olmayacak olanlar için yaşamak var.
bundan dolayı bulunduğun andan zevk almak çok önemli. mutluluk verecek şeyler bulmak ve bunlara sarılmak bana göre çok büyük olaylar.
beni mutsuz edebilecek tek olay var o da günahlar. yaptıkarı onca isyana karşı yahudilere rahmet eden yaradan bize de bir kapı aralar deyü işin içinden çıkalım.
Mevlana’dan;
“Gelmez sana bir ziyan İlahi aşktan gönlüm!
Can gitsede korkma başka bir candır ölüm…”
ne kadar gönle teselli gibi dursa da mısralar, görmek isteyenler için huzurun kapısı bu olsa gerek…Bu anlayışı benimsemeyi başarabildiğimizde de inanır, sever ve boyun eğeriz galiba…
kaleminize sağlık…