Bekarların Sorumsuzluğu


Bekarların evlilik hakkında yazdıkları ne kadar muteberdir?

Atalar niye demişler;
“Yaya gözüyle at, bekar gözüyle avrat alınmaz.”
“Bekara karı boşamak kolaydır.”

Kadınlar hakkındaki fikri, üç beş sokak manzarası ve anne-abla-yenge imgesinden ibaret olan bir bekar erkeğin, kadınlar ve evlilik hakkında söyleyeceği şeyler, varacağı kanaatler; taze bir evlinin yaşayarak fark ettiği ve bildiğinden acaba çok farklı değil midir? Aynı şekilde bekar kızların da erkekler ve evlilik hakkında söyleyecekler, sadece bir takım güzelleme ve mantıksal varsayımlardan öte bir anlam ifade etmesi beklemek ne kadar sağlıklıdır?

İdeal bir kadın/erkek portresi çizmek elbette kolaydır. Ama ideal, adı üstünde Platon’un idealar alemindedir. Gerçekte eşini bulmak, ancak masallarda-destanlarda mümkündür. En fazla “ideal portreden” bir yansıma söz konusu olabilir.

Eskiler, yaşamadıkları şeyler hakkında konuşmaktan oldukça çekinirlerdi. Şu modern çağda, herkesin her şey hakkında konuştuğu bu kirli alemde, yekpâre saf ve doğal bilgi herhalde olsa olsa subjektif yaşam tecrübelerinden ibaret kalmış.

Herkes bir şey söyler; oysa benim bilgisine güvendiğim sadece yüreğimde hissettiğimdir.


∗ Emir Sultan Demireşik



11 comments

  • Evliliğe başkalarının pencerelerinden bakarak başlamak ölü doğmuş çocuktan farksız.

    Roller biçilmiş, kalıplar hazırlanmış bize oyunu sahnelemek mi kalıyor sadece. Hayır.
    Bekarlar evliliği kendi pencerelerinden görsünler. Ve baktıkları pencere onları mutluluğa götürecekse bakış açılarını yaşamaya çalışsınlar.Eminim daha mutlu olacaklar.
    yani atalar her zaman doğruyu söylememişler.

    Bu bir gerçektir ki erken yaşta evlenmek daha kolay yaş ilerledikçe daha zordur. neden, çünkü yaş belli bir sınırı geçince insanlar kalıplara göre eş ararlar.

    aslında yaşı geçmiş insan bir nevi evlenmiştir. kiminle? hayalinde oluşturduğu mükemmel imge eşle. Fakat O farkında değildir. e birine aşık olup ondan vazgeçerek evlenmek te zordur. Ona evliler ve büyükleri şu özelliği de olsun, bu özelliğide olsun derler ve iş çıkmaza sürüklenir.

  • hocam evlenip evlenmemek değil ki mesele, herkesin farklı şeyler yaşayacağını varsayarsak, hiç bir şey konuşmamalılıyız… evlenen birisinin de evlilikten pek anlamadığını varsayabiliriz. ya bütün arkadaşları evlenmiş birinin onları dinleyerek onların üstünde bir fikri olabilir. ama kadınların feminist olanları için şu söylenebilir: Bir erkeğin koluna girdiğinizde güçsüz olduğunuzu hissedecekseniz ya da her şeyi kariyer olan erkeğe, tek başına ne yaparsan yap eksiksin…
    baki selamlar…

  • kadını, kadın olması itibariyle (min haysu hiye hiye) tecrübe sahibi herkes tanıyabilir. bekar ya da evli olmanın ayrıcalık olduğunu düşünmüyorum. zira evli olmak kadını tanımayı gerektirmeyeceği gibi (evli olmasına rağmen kadını tanımayan birçok erkek görebiliriz) bekar olmak da kadından habersiz olmayı gerektirmez.

    evlenme konusunda ise ideali arayanlar zaten baştan kaybetmişlerdir kanımca. çünkü sevgiyi, bir amaca dönük olarak yaşamak gibi bir hataya düşmüşlerdir. hayatta amacı olmayan tek bir eylem varsa o da sevgidir bence. birini tanırsın ve onu seversin. ben şöyle şöyle adamı sevmem diyenler zaten sevme konusunda samimiyeti kaybedenlerdir. samimiyet ise sevginin olmazsa olmazıdır.

    • aklıma geldiği için hatırlatayım dedim. sezen aksu’nun “beni kategorize etme” adında bir parçası vardır. konuyla ilgili epey ufuk açar 🙂 dinlemenizi tavsiye ederim.

  • haydar’a katılmakla birlikte,

    sayın başka;
    bir atasözümüz vardır. “bakarak öğrenilse kediler kasap olurdu” derler. tecrübeyi yaşamak farklıdır gözlemlemek farklıdır, aktarmak farklıdır. sosyal bilimlerin temeli hakkında şüpheler uyandıracak kadar büyük bir farktır bu.

    hadi hocam;
    ikinci paragrafının altına aynen imzamı atarım lakin, evli olup kadını tanımayan erkek mümkündür, evet. lakin bekar olmak kadına bakmak, evli olmak onu yaşamaktır. insan yaşadığı hayatın da değerini bilmeyebilir pekala. ama hayatta yaşanmadan bilinmeyecek şeyler vardır. 🙂

  • ”oysa benim bilgisine güvendiğim sadece yüreğimde hissettiğimdir” diyen bir insanın, daha önce bu konuda yazılmış diğer yazıların ne kadar yürekten geldiğini göremediğine inanıyorum.hatta hadi ensar ceylan’ın yazılarında bulduğum samimiyeti, arayış’ı sizin bulamadığınızı düşünüyorum.sizin yazınızda da ben bir ”arayış” göremedim.

    evlenme konusunda ideali arayanlar baştan kaybetmişler denmiş. ben de bunu düşünce konusunda ideali arayanlar için tekrarlıyorum.sloganı bile ‘fikir,sanat..’ olan bir yerde , düşünceleri ‘herkesin her şeyi konuştuğu kirli alem’ içinde değerlendirmek bence tahammülsüzlüktür.ve tahammül edemedikerinizin karşısına ‘yüreğimde hissettiğime güveniyorum’ diye çıkmak, sizin deyiminizle o -kirli alem-i aydınlatacak bir düşünceniz olmadığını gösterir.

    elinize sağlık.

  • Sevgi ve ideal anlamında.. İdeali bir fikir olarak görmemeli insan. Seveceği insanda güzellik ideasını da arayabilir pek ala.. reel ve ideal arasındaki uçurumsa hiçbir zaman tartışılmaz. Bu anlamda yaşantı ve yaşayarak elde edilen, her zaman için reelden de idealden de üst bir veridir.
    -Yazı bir hükümden ziyade bir sorgu yazısıdır. Hükümler subjektif kalıpla yazılmıştır kimseyi bağlamaz.
    -sevmek mi sevilmek mi daha değerlidir diye sormuşlar fuzuliye, sevmek demiş. cunku;
    ‘ sevdiğinden emin olabilirsin ama sevildiğinden asla emin olamazsın’ …demis.yüreğimde hissettiğim sevgidir, bilgidir, imandır. Canlılar sınıfından hiç kimse yüreğimden daha yakın olamaz. Tam bu noktada Ömer beyden: “ama hayatta yaşanmadan bilinmeyecek şeyler vardır.” sözünü alıyorum. (ayrıca ikinci paragrafına tamamen katılıyorum; hadi’ye çaktığı imza dahil.)
    Yazıda arayış göremezsiniz. Doğrudur. Çünkü ben yaşayarak bulma taraftarıyım. Fikir-sanatın arasında kendi yaşamımı bulmak, heyhat..
    Bu alem, herkesin her şeyi konuştuğu alem olarak telakki edilmemiştir. Edilse böyle bir yazı zaten yersiz olacaktır.

  • bir abim mevzuyu uzatma demişti. muhabbet dediğin bir çay içiminde ortada dolaşandır demişti. bence emirin yazısı bu manada bana haklı geliyor. gün gelir yaşarsın.

    • eyvallah ahmedim “gün gelir yaşarsın”… bu zaten her insanın eninde sonunda teslim olması gereken gerçektir. ama insanız işte! rahatsısız… soru sormaktan alamıyoruz kendimizi.

      cevabın kendisi yaşamaktır, buna tüm kalbimle inanıyorum. ama insanın insanlığı soru sormakla tamamlanıyor. soru sormaktan vazgeçmemeliyiz bana göre.

  • İnsanın insanlığı, bana kalırsa evilikle tamamlanıyor. Ya da cevap bulmakla diyelim:)

    Bekarlık bir nevi, (temiz yaşanabilmişse) melekût hayatı. Evlilikle yeryüzündeki diğer canlılara ait olan kısmı da veriliyor insana. Bu noktada hem meleklerden, hem hayvanlardan üst bir boyut elde ediyor insan.

    Özelde evlilik, genelde karşı cinsle ilgili kafa koşuşturmaları, kişi eşini bulmadan bir yerlerde hep yarım kalacaktır. Yaşanmışlık boyutu eklenirse eğer, düşünceler üçüncü bir boyut kazanacaktır.

    Kafa koşuşturmalarına saygım sonsuz. Ama bunun yaşanmış örneği olmayan felsefe sistemlerinden çok da farkı yok gibi. Bir nevi ütopya sınırında kalıyor. Farabi’nin İdeal Devleti gibi.. İslam’da irfan’ı oluşturan, kafadan çok kalbdir.

    Eski alimler ve ârifler yaşanmayana itibar etmezlerdi. Çünkü iş kafanın yanında kalbi bir boyut da kazanınca, belki tamamen değişebiliyor da..

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s