Kadın ve Erkeğin Teslimiyeti


Neden kadın, başını erkeğin omzuna koyarken; erkek, başını kadının dizine koyar? Bu sahneyi gözümüzün önüne getirdiğimizde, izlediğimiz birçok filmde ve okuduğumuz birçok romanda bu sahnenin resmedildiğini hatırlarız. Belki de yakın zamanlarda bir yerlerde görmüş olabiliriz bu sahneyi. Ya da az önce başımızı olduğu yerden kaldırmış ve şimdi bu satırlarla alışveriş içine girmiş olabiliriz. Ne olursa olsun, bu tanıklıkların hiçbiri bize yabancı değil. Aşinası olduğumuz bir resimdir, erkeğin güvenilir omzuna başını yaslamış bir kadın ve kadının merhametli dizlerine başını uzatmış bir erkek.

Bir şeylere olan aşinalığımız, çoğu kez o şeyleri basit hale getirir. Farkına varmayız; aslında her an, bir mucize gerçekleşir varlığına alıştığımız hayatı yaşarken. Kadın ile erkeğin ilişkisinde de doğanın bize sunduğu gizli saklı mucizeler vardır. Kendilerine teslim olmamız gereken mucizeler…

Teslimiyet, insanın yaparken huzur bulduğu yegane davranış formudur. Dikkat edersek, her an bir şeylere teslim olduğunu görürüz insanın. Çünkü her zaman bir şeylere muhtaçtır insan. Tanrıya, kadına, erkeğe ya da bir nesneye teslim olur. Bu teslimiyete yol açan şey ise sevgidir. İnsan, severse teslim olur ancak.

Kadın erkeği, erkek kadını sevince teslim olurlar birbirlerine. Her biri kendince ve doğasınca teslim olur diğerine. Kadın, erkeğin omzuna başını koyar; erkek kadının dizlerine koyar başını. Niye? Kadın ve erkeğin arasındaki bu farkın ortaya çıkmasını sağlayan sebep ne olabilir?

Erkek, şefkat ve merhametine muhtaç olduğu kadını ararken; kadın güvenilir kollarına kendini bırakacağı erkeği gözler. Bu sebeple kadın, teslim olduğunda başını erkeğin omzuna; erkek, teslim olduğunda başını kadının dizlerine koyar. Bu farkın kaynağı ise erkek ve kadının doğasıdır. Erkeğin doğası kadına nispetle güçlü iken; kadının doğası erkeğe nispetle güçsüzdür. Güçlüler, güçsüzlerden merhamet bekler; güçsüzler ise güven telkin etmelerini güçlülerden. Bu yüzden, kadın erkek ilişkisinin onulmaz yarasıdır merhametsiz bir kadın ve güven vermeyen bir erkek; ya da erkeğe acıdığı için merhamet eden bir kadın ve kadını güçsüz olduğu için koruyan bir erkek. Sevgi olmadığı takdirde hiçbirisinin anlamı yoktur.

Bir tarafta Goethe, diğer tarafta Hermann Hesse şahitlik eder, kadın ve erkeğin bu durumuna. Hesse, Bozkırkurdu adlı romanında, kendini gücüyle var ettiği zehabına kapılan Harry’ye, kendisine merhametli emirler yağdıran kadına karşı şunları söyletir: “Emir almayı, söz dinlemeyi ne kadar da çok özlemişim.” Goethe ise, kendisine sığınacak bir liman arayan genç Margarete’e şunları söyletir Faust için: “Ne derse, ne söylerse ‘evet’ diyesim geliyor.”

Mutluluk ve huzur, işte bu sırra vakıf ve bu mucizeye teslim olan kadın ve erkeğin hayatında gizlidir.

■ Yazarin konu ile ilgili diger bir yazisi icin: Kadının Sorumluluğu

■ Yazarin konu ile ilgili diger bir yazisi icin: Kadının Ergeği / Erkeğin Kadını


∗ Hadi Ensar Ceylan



8 comments

  • çok güzel yazmışsın kalemine sağlık. tanımasam kırk yıllık evli zannederdim 🙂
    karşı cinsle olan ilişkiler insanları kesinlikle farklılaştırıyor. ilişkisini sevgi üzerine kuran insanların çok huzurlu olduklarını görürsünüz. ama çıkar ilişkisi bozuyor insanı.

    evlilik programlarına bakın.
    ismim şu şu kadar maaşım var şurada dairem var diye başlıyor insanlar konuşmaya.
    yaşı daha 23-25 olan gençler kısmet arıyor. halbuki kısmet değil yaşamını maddi anlamda rahat sürdürebilecekleri eşler arıyorlar.
    bayanlar için kıstas maaş
    erkekler için ise kıstas güzellik oluyor.
    maddiyat üzerine kurulmuş ilişkinin teslimiyete dönmesi ve huzurun sağlanması oldukça zorlaşıyor maalesef.

  • kadının doğası erkeğin doğasından daha güçlü değil midir aslında hadiciğim? sefil bir kadın ve sefil bir erkeği getir gözünün önüne? Sefillik hangisine daha çok yakışıyor. Erkeğin sefil haline tüküresi geliyor insanın ama kadının sefil hali bazen en büyük aşk sahnelerine konu oluyor… Tapılası bile oluyor bazen kadın o sefil haliyle…

    • haklısın fatih abi. erkek sadece fizik olarak kadından daha güçlü. “doğa”ya yakın olmak bakımından ise kadın erkekten önde gelir.

  • hadicim varmak istediğin nokta olarak ne dar haklı olsan da öncüllerine pek katılmıyorum. erkağin de kadının da güçlü ve güçsüz olduğu, merhamete ve güvene ihtiyaç duyduğu zamanlar ve durumlar vardır. öyle bir ikiliktense şöyle bir ikilik daha doğru sanırım:

    “yaslandınmı çınar gibir onlar sardınmı umut gibi”

    • ömerim bu konu üzerine gidelim. erkeğin ve kadının yaklaşımlarından bahsederken tayin edilmiş doğalarıyla uyumlu olan formu söylemek istiyorum. yoksa bu söylediklerim erkeğin sadece merhamet, kadının ise sadece güven arayabileceği anlamına gelmiyor. elbette erkek ve kadın, birer insan olarak insana özgü ihtiyaçları temin etmeye çalışacaklardır. her ikisinin de merhamet ve güvene ihtiyaç duyduğu zaman olacaktır. yalnız erkeğin merhamete olan ihtiyacı kadının güvene olan ihtiyacıyla mukayese edilebilir diye düşünüyorum. bu mukayeseyi bize yaptırtan şey erkeğin kadına nispetle daha güçlü, dayanıklı ve bir ölçüde vurdum duymaz oluşudur. etrafımızdaki erkeklere bakalım, başta kendimize. bir kadının hassasiyetine sahip olduğumuzu kim söyleyebilir. kadın kırılgandır. aklından ziyade duygularının tahakkümündedir. zaten bu sebeple, yukarıda fatih abi’nin dediği durum ortaya çıkıyor. kadının duygusal açıdan düşmesi kolay olduğu gibi ayağa kalkması da kolaydır. ancak erkek öyle mi? erkek bir düştü mü pir düşer. kolay kolay ayağa kalkamaz. çünkü duygularından ziyade aklının tahakkümündedir. bu durumu izah eden bir örnek vereyim. hiç efkarlı kadın olur mu? yoksa efkârlı olmak genelde erkeklerde gördüğümüz bir şey midir? neyse, netice olarak burada mutlak değil; itibarî bir ikilikten bahsediyorum. bu yazdıklarım aslında hep, erkek ile kadın arasındaki bu göreli ikiliğe matuf. göreli ikiliğin farklı tezahürlerine değinmeye devam edeceğim.

      • Kadini kemige benzeterek hassasligina vurgu yapan hadisi hatirlayabiliriz burda. Eger kemik kirilacak sekilde yaratildiysa, onu kirmadan bukebilecek sekilde de erkek yaratilmistir. Yoksa, bu yaratilis dengesinde adalet degil, zulum olurdu ki, Allah’a bu yakismaz.

  • Yazının sonunda Goethe ve Hermann Hesse alıntılarınızla hatrıma İskender Pala’nın Babil’de ölüm, İstanbulda aşk’ta bahsettiği bi kısım geldi: “kadın” eski Türkçe’de “hükmeden ve emrede dişi” demekti,diyor yazar, ve ardından “bir kadının ancak bir erkek yanında güzel olduğunu ,ikiye bölünerek yaratılan cinsiyetin bütünleşmesiyle hayatın devam ettirilebileceğini” ekliyor satırlarına.
    Elinize sağlık.

  • Güzel konu, güzel yazı. Yorumları da okudum. Ben bir bayan olarak diyebilirim ki, “genellikle” bir kadın, erkekte ilk olarak güven arar. Kadın, kollanmak ister. Korunmak ister. Kendi kendini de koruyabilir belki kadın, ama yine de sığınacağı bir kucağı olsun ister. Bana göre de kadının doğasından gelen bir his bu. Bu arada, şu cümlenizi çok sevdim: “Bu sebeple kadın, teslim olduğunda başını erkeğin omzuna; erkek, teslim olduğunda başını kadının dizlerine koyar.”
    Emeğinize sağlık.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s