Yazıya bu başlığı koymakla, erkek ve kadının birbirine nispetle anlaşılabileceğini ima etmiş oluyorum. Ne erkek, kadından bağımsız tam olarak anlaşılabilir; ne de kadın erkekten.
Her şeyden önce, erkek ve kadını var saymalıyız. En az ve en fazla iki taraf var burada. Hiçbir insanın erkek veya kadın olmama şansı (!) yoktur. İnsan ya kadındır ya da erkek. Kadın ise erkek değil; erkek ise kadın değil. Bu bakımdan erkek ve kadın arasında tam bir ayırım vardır (klasik mantığın öngörüsü de budur). Varlığın gerektirdiği ayırım ve ayırımın gerektirdiği varlık… doğuştan gelen varlık ve ayırım…
Keller’e göre varoluş farklı olmakla açıklanabilir. Varlık, farklı olmayı gerektirir. Fark gerçekleştiğinde varoluş başlamış demektir. Buna göre, erkek ve kadın varsa ve dahi biz onların varlığından bahsediyorsak bu, onların farklılığından kaynaklanır. Erkek kadından ayrı; kadın da erkekten.
Peki bu ayırım nereden geliyor? Ne zaman başladı bu ayrılık? İnsan kendisi mi karar verdi erkek ya da kadın olmasına? Yoksa toplum tarafından kategorize mi edildik erkek ve kadın diye? Sağcı ya da solcu olmaktan farklı kılan neydi erkek veya kadın olma durumunu? Bu soruların cevabını bulmak kolay olmayabilir. Hele hele kesin hükümler vermeye alışkın olanlar, yollarını kolayca kaybedebilirler bu soru-cevap labirentinde.
Erkek ve kadının varlığı/farklılığı konusunda bireyin ve toplumun tesirini inkar edecek değilim. Ne var ki bu tesirin, zaten meydana gelmiş olan ayırım üzerinden gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Zira hiçbir birey bu ayırımdan azade kalamazken, nasıl bu ayırımın varlık sebebi bireyin kendisi olur? Olamaz… erkek ve kadını birbirinden ilk ayıran birey olamaz. Birey olmadığı zaman, toplum hiç olamaz. Çünkü toplum, zaten varlığı için bireye ihtiyaç duyar.
Doğduğumuzda erkek ve kadın diye ayrılmıştık hepimiz. Bazılarımız kadın doğdu, bazılarımız erkek. Aklı başında birinin bunu inkar edeceğini zannetmiyorum. Bir şeyin doğuştan olması, o noktada ihtiyarın/seçimin olmadığını gösterir. Yani hiçbirimiz seçmedik, erkek ya da kadın olmayı. Bugün bile, çocukların cinsiyetini tayin etmeye çalışan ebeveynler ve doktorlar, bu kısıtlanmış özgürlüğü (!) kendilerinden önce erkek veya kadın olarak doğan atalarına borçlular. Ne özgürlük ama!
“Doğmak” fiili ile “doğa” isminin aynı kökten geldiğini söylemem zâid sayılabilir. Bir çoğumuz “tabi” diyecektir, bunu okuduğunda. O halde bir şeyi beraber fark edelim. Erkek ve kadının fizikteki ayrılığı doğadan gelir. Birbirinden farklı erkek ve kadın doğasından bahsedebiliyoruz; çünkü bu farklılık doğuştan geliyor.
Erkek ile kadının fizik ve doğada ayrıldığını ve bu ayırımın nasıl şekillendiğini fark ettiğimize göre, cevabı daha zor olan bir soruya geçebiliriz. Peki ama fizik ve doğadaki ayrılığın sebebi (hikmeti değil) ne olabilir? Bana kalırsa fizikteki ayrılık, olsa olsa fiziğin ardındaki (metafizik) ayrılıktan ötürüdür. Zira maddenin manadan önce geldiğini düşünmek pek akıllıca gelmiyor. Dolayısıyla metafizik ve manada ayrı olmayan erkek ve kadın bana anlamsız geliyor. Bu ayrılığın hangi zeminlerde meydana geldiği, biraz tecrübenin konusudur. Bu da doğrudan psikolojiyle alakalı olduğu için kadın ve erkeği kişilik olarak tahlil etmemiz gerekir.
Yazıyı bitirmeden önce, tekrar başa dönmek isterim. Erkek ve kadının aynı olmaması/farklı olması, birbirlerine bağlı olmasına mani değildir.
■ Yazarin konu ile ilgili bir baska yazisi icin tiklayin: Kadinin Sorumlulugu
∗ Hadi Ensar CEYLAN
“Havva Ademe bir çıkmadır, bir dipnotu. Ama öyle bir çıkma ve dipnotu ki asıl metnin anlaşılması için kaydı gerekli.” yuregine saglik hadicim
bi şarkıda dendiği gibi:
kadın-erkek: doğu-batı.
ama dünya yuvarlak.
bir elmayı ikiye ayırırsanız, her iki tarafın da yüzü kararır.
“erkek ve kadının aynı olmaması/farklı olması, birbirlerine bağlı olmasına mani değildir.”
kesrette buldum vahdeti diyorsun yani.. eyvallah abi. kalemine bereket. (: