■ Bu yazinin ilk kismi icin tiklayiniz.
WHITEHEAD: Birisi ya beni andı ya da bana laf dokundurdu.
SOKRATES: Oo, azizim! Hoş geldin. Biz de bir lafın üzerinden sana nazire yapıyorduk, tam yerine rast geldi.
POLOS: Manzara koydu.
GORGIAS: B.k ettin.
PLATON: Şşş! Küfür yok.
GORGIAS: B.k küfür mü? Yuh!
PLATON: Değil tabi de, olsun. Kötü söz.
POLOS: Kötü söz sahibinindir.
GORGIAS: Sen kimden yanasın Allah aşkına! Zaten o lanet diyalogda da satmıştın beni. Ulan ne şerefsiz adamsın sen ha!
WHITEHEAD: Nietzsche’yle Goethe aradı, yoldalarmış. Köylerinden servis sadece sabahları kalkıyormuş.
SOKRATES: İyi bakalım, iyi, iyi.
PLATON: Hocam müsaadenizle şu televizyonu açayım, sabah ajanslarını dinlesek iyi olur galiba. O sıra da Polos güzel bir çay yapar. Öyle değil mi Polos?
POLOS: Tabi tabi, gelenlerden birine söyleyin de yolun üzerindeki fırından poğaça, simit filan alsın.
GORGIAS: Tamam, ben arıyorum Foucault’yu.
PLATON: Ara bi şu puştu. Zaten wikipedia’da onun hakkında yazan şeyler iyice gülüncüme gitmeye başladı.
GORGIAS: Aloo… Len, nerdesin… Ha, tamam. Bak burada baya kişi toplandı, aç be aç seni bekliyoruz… Fırından yiyecek bir şeyler al diye… Lan başlatma ayağına… Geçmiş olsun, geçmiş olsun… He, he… Tamam hadi al da gel. Bak Platon’u veriyorum…
PLATON: Len ibne! N’aber lan… Olum wiki miki ne diyolar olum senin için… Ne mi diyolar, olum şöyle böyle işte. Anlasana!.. Bak bak ne diyecem, burada da senin gibilerin sayısı az değil ha. Başkaları da gelecek sizden, hahaha. Yalnızlık çekmezsin, haha… Küfretme, küfretme… Hadi kapatıyorum, çok yazmasın… Hadi öptüm, hahaha… Pardon. Hadi gel çabuk, midemiz yemek borusunu yemeye başladı…
NUH: Esselamu aleyküm.
SOKRATES: Ve aleyküm selaaam, hayırdır yav, Nuh hazretleri. Ne attı seni buraya.
PLATON: Hadi kapatıyorum hadi, bak Nuh geldi… He he, o Nuh. Hadi selametle canım.
NUH: Baya yoğun yağmur vardı bizim tarafta, ortalığı sel aldı götürdü. Biz de geçiyorduk, sesleri duydum bir uğrayayım dedim. Görüyorum ki baya da iyi yapmışım, şu kalabalığa bak.
GORGIAS: Sen daha asıl kalabalığı göreceksin, Sokrates tutturdu küçük Hippias hakkında acil toplanmamız lazım diye, öyle tuttuk geldik işte.
NUH: Şu bizim Fedon’un oğlu… Hani şu şey olan…
PLATON: O tabi ya. Ne konuşacaksa artık, herkes gelmeden başlamam diye tutturdu. Neyse gel bir sarılayım sana.
NUH: Yok sağolasın, üzerim baya ıslak. Şöyle toplaşalım… Hııııh!
POLOS: Çay bi yarım saate demlenir artık. Hoş geldin Nuh, hayırdır?
NUH: Öyle bi uğrayım dedim işte.
POLOS: Hanım nasıl, çocuklar filan?
NUH: Sizlere ömür benim hanım. Büyük oğlan da.
PLATON: Seninki de sorulacak soru mu be oğlum. Haberleri kimse takip etmiyor tabi. Eşkalleri filan verildi ya ajansa, tufan sonrası kayıp aramalarında bulunursa diye filan. Sonra kazı çalışmalarında bulundular… Sen bunun kusuruna bakma hazret.
NUH: Yok yok, estağfirullah. Hem siz sohbetinize devam edin, bekleyenler var.
POLOS: Kusuruma bakma abi.
NUH: Ya Hu, ne kusuru Allah aşkına. Olur böyle şeyleeer. Sen canını sıkma Polos’um.
SOKRATES: Hadi daha fazla bekletme dışarıdakileri Nuh, ilerde bi otele yerleşin, akşam bizimkilerle çıkarsak uğrarız bi şöyle.
NUH: Tamamdır dostum. Hadi selametle kalın millet.
∗ PNO KYO
yahu öldüm gülmekten! sen niye bir mizah dergisi çıkarmıyorsun kardeşim!
çok güzel olmuş.. elinize sağlık..
gözünü seveyim kadeş yazdıklarının bir omurgası olsun. tamam gülmek güzel şey de inan en çok onun kalitelisine ihtiyacımız var.
Zekanın zekatı bu olsa gerek (: teşekkürler