Uzun zamandır yapmak isteyip de yapamadığım bir şeyi yapıyorum. Açık hava da kalemim, defterim ve ben… Sanki su içmek ve kanmak gibi bir şey bu. Ve bu yer bir de mimarisi ile göz dolduran Kocatepe’nin bahçesi olursa. O muhteşem ama benim için eksik olan bu mimari karşımda… Neden mi eksik? Çünkü maneviyatın kokusunu alamıyorum. Ezan okundu biraz önce ama sanki o minareler bile ezanın ruhunu gölgeliyordu?! Verilen değer tabiki takdire şayan, Allah’ın evini böyle muhteşem ve görkemli inşaa etmek. Peki ya ruh vermek, etrafına burcu burcu manevi koku yaymasını sağlamak. Ve galiba bunu bahşedecek olan yüce Mevla…
Beton yığını ne kadar mat, ne kadar boş, ne kadar karmaşık… Bir Hacı Bayram öyle mi? Bir şeyleri anlamlandıran herhalde içindekiler, özündekiler. Dışındaki süsün hiç bir önemi yok gibi. İnsanoğlu da böyle değil mi? Elbette iç güzellik dışa yansımalı. Bazı nüveleri ile kendini göstermeli ama bir Kocatepe gibi de olmamalı. Aldığım bir koku var ve onu arıyorum beton da, kalabalık insan selinin arasında, görüş alanıma giren her yerde hatta bu yerde huzuruna durduğumda…
Her türden insan var bu yerde. Medet umanlar, hakikati arayanlar, hikmeti bekleyenler, dinlenenler, manzarayı temaşa edenler ve belki de bazen sarhoşlar bile… Aslında hepimizin ortak noktası içimizdeki adını bir türlü koyamadığımız o boşluğu doldurma gayreti mi acaba?! İşte bazen bu nedenle soğuyorum bu yerden. Çünkü Allah’ın evine O’nun için değil de gezmek için gelmek… Ve kendi kendime soruyorum, Allah’ın anıldığı yer gezme yeri olabilir mi, insan orada gayesiz bulunabilir mi? Yine de bir vesile ile burada bulunuyorlar ya, kim bilir hikmet ve feyz, bir silkeleniş inşallah gönüllere düşer…
Avludaki kalabalık arasında ki insan çeşidi gelen cenaze ile iyice artıyor. Açığı, kapalısı, çarşaflısı, üniformalısı, sünnet sakallısı, top sakallısı, sevgilisi ile, kocası ile, çocuğu ile geleni… Artık insanlar böyle tarif ediliyor bu çağda. Kimsenin içi yüzünde değil çünkü. Kimse ne el-emin, ne sıddık ne de faruk… Görünmek ve görünenin arkasındakini görmek. İki ayrı kategori… Malesef bu nedenle birbirimiz hakkında konuşup anlaşmamız da zorlaştı, kafaların içindeki düşünceleri anlamamız da. Düşünceler dile gelinceye kadar değişiyor, aradaki mesafe bu kadar kısaldı değişmedeki… İleride musalla da ki cenaze vakit namazın bitmesini bekliyor kendi namazı için de, ya bu bahçedeki canlı olduğuna inandığım, elleri arkada, suratlarındaki asabi ifade ile volta atan bu insanları huzura çıkmaktan alı koyan ne, üzerlerindeki üniforma olabilir mi? Bütün her şeye rağmen ölümün sıcaklığını ve soğukluğunu tefekkür ediyorlar mı acaba?! Yok, yok… Her hallerinden belli biran evvel gitmek istedikleri… Samimiyeti arıyorum bu kalabalığın arasında… Ama o da onlardan apayrı, ta uçta bir yerde sanki kendini arıyor. Yüzünde hüzünlü de olsa bir tebessüm…
Ve işte cemaat çıkıyor, merdivenlerden inen ve musallaya yönelen ayaklar arasında yitirilmemiş bir şeylerin hala bir yerler de var olduğunu hissediyorum bu çıkışla. Kocatepe sevimli geliyor bu esnada… Terk edilmeyen, bizi terk etmeyen değerler…Soruyorum tekrar huzurundaki bu kadar kafa, düşünce, farklı farklı fiillerin peşinde olsa da aradığı şey aynı şey midir acaba?!
∗ Nihan AHTER
Söylemek şuur işi.söylemek düşünmenin hem sebebi hem neticesi.sen söyledikçe Ademi Adem kılan özelliğinin söylemek olduğunu farkediyor insan.
üstelik kızma Kocatepe’ye.öyle bir sınandı ki O, Yakub misali…çalınan da Yakub’undu,çalan da Yakub’undu…Biz düşürmüş olabilir miyiz onu bu hale?belki de biz kocatepe’yi boş yere suçluyoruzdur ne dersin? orucunu bozmuş günahta zannediyoruzdur. oysa hilal görünmüştür incecik, yeniden bayram yapıyordur belkide. o kadar farklı insanın, her ne niyetle olursa olsun kendini o soğuk avluda bulması bir tesadüf olabilir mi sence…
sen hep yaz, biz hep okuyalım güzel insan…
kocatepe..
gri ankara’da sığındığım bir beyaz noktaydı senelerce..
Hocam, mescitlerin hikayeleri vardır. Bu hikayeler mescitleri daha bir anlamlı kılar. Kocatepenin hikayesi,Yaşar Tunagür hoca efendinin hikayesidir bir yerde. Çünkü yapımına önderlik eden odur. Bu nedenle tunagür hocanın hayatıyla ilgili belgeseli temin etme imkanınız varsa izlemenizi tavsiye ederim.
Bunun yanı sıra hocam cami cemaatinin kalbini yüzünden okumaya çalışmayı hoş bulmuyorum. Bu tür tahlilleri mabedimizin dışına bırakmalıyız. Cami içinde başkalarının yanlışını düzeltenler nasıl müminler? O evin içinde nasıl kendimizden başkasına bakabiliyoruz. Bizim, cemaatin çokluğuyla sevinip azlığıyla üzülmeye ya da sizin yaptığınız gibi cemaatin niteliğini eleştirmeye ne hakkımız var Allah aşkına.
Allah-ü Azimü’ş Şan’ın herhangi bir gününde bir ara vakitte o caminin ihtişamlı yerlerinde değil. Şöyle kıyıda köşede, hatta belki de dışarıda abdesthanenin önündeki halıfleksli açıklıkta bir namaz kılsak Allah için. Ve gözlerimiz, aralarına karışmak için cemaatle namaz kılan bir topluluktan başka bir şey aramasa….
Anlamlı kılan bu hikayeyi bilmediğim yada Yaşar Tunagür ile bilmediğim bir gerçek. İnşallah en kısa zamanda tavsiye ettiğiniz belgeseli temin edip izleyceğim.
Tahlil ve tenkidleriniz için ise teşekkür ederim. “Cami içinde başkalarının yanlışını düzeltenler nasıl müminler?” Nasıl mü’minim diye sordum kendime…
Mekanları mekan yapan sana hissettirdikleridir.Siyah beyaz televizyondan renkli performans beklememek lazım:D
televizyon güzel örnek