Yusufçuk siyah potinlerden sıyrıldı, kelebek esvabını giymek istiyordu her zaman. Hafif melodili bir zeminin üstünde uçuyordu.Meğer melodiler musikiymiş. Itri besteliyormuş musikiyi. İşini, avurtları kaybolacak kadar yanaklarını şişirerek icra ediyordu Itri. Musiki, enstrümanından kırılarak kıvrıla kıvrıla dağılıyordu atmosfere. Camdan kafesten çıktığında duyduğu bu musiki fethetmişti kalbini yusufçuğun. Zenaatını icra biçimi de mest etmişti yüreğini. Gözleri başka alemlere dalmış ,başka buudların semasına ulaşmış ve rahmet bulutlarını kaynatıp taşırmıştı.
Kafur elleri kadit parmaklarıyla iki gözünün tam ortasına çakmıştı usta, mil çivisini. Kırpıştırıp açmıştı gözlerini yusufçuk; fakat ortada ne usta ne de mil kalmıştı. Cam kafesinden de ayrılmıştı.
Şimdi havada özgürlüğü ıtri tadında yaşıyordu. Maveradan gözünü ayırması uzun sürmemiş ustanın tarifine benzeyen bir gölgeyi yakalamıştı göz bebekleri.
Ayakları matkapın duvarı delmesi gibi yeri delerek toprakta ıstırahata çekilmiş,elleri göğü alabildiğine kucaklamış ;havanın kara sularına demir atmıştı bu gölge.
Kollarının her birinde ayrı ellerle diller vardı. Ve bunlarla binbir dilini kullanıp Allahı zikreden mellekleri andırıyordu.Yusufçuk bu şeye hayran olmuştu. Onun adını anımsamaya çalıştı. Zira usta adını söylemişti varlığın. Kışın odun,yazın ağaç. Kış geldimi kemikleri ortaya çıkıp çıplak vücudu tatlı beyaz kefen giyiyor baharda odundan hayat tomurcukları fışkırıyordu ağacın.
Ağaç ,demişti usta; ondan zarar gelmez, en nihavend nakışları en cana yakın muameleyi ve meskeni ondan görecek ve bulacaksın demişti.
Ne de çok seviyordu ustayı!o dünyanın en güzel elleriyle ne de güzel çakmıştı o mili. Kanat çırptığında sadece böyle içinde nergizler ,papatyalar, laleler ,güller yetişen ve ehil otlar yeşeren bahçelerden geçmemiş bataklıklar üzerinden de seyirtmişti.
En büyük hastalığı, gözü gözden sakındırıp yüz haritasını belli etmemek.Binbir maskeyle suratı bohçalayıp sürekli blöf yapmayı;sürekli yalan söylemeyi burda öğrenmişti. Dem ve damarlarına işleyen illeti o kadit parmaklar söküp atmıştı.
Ve bir daha asla ! diyebilmişti.
Bir daha dönmemek üzere bataklıktan cam kafesle ayrılmıştı. Bir daha aynı kurt kapanına düşmemek için ağacın yanına yollanmıştı.
Seyrü seferde neler görmemişti! Ömrünün sol kısmı kokuşmuş anılar mazgalında mahpus, vicdan azabına eş duyguyla sarsıyordu kalbini ve kanatlarını.
Ustasını düşündü, ağacı görürsen ona sımsıkı sarıl. Köklerine kadar tanı onu., orası senin yeni vatanın olacak demişti. Kabiliyetsizlerin temizlemeyi becermediği asırlık kurtları sen atacaksın ağacın gövdesinden. Ama unutma, senin gibi Yusufçuklarda bulacaksın oralarda.Onlara sahip çık. Aranızdaki ayrı düşünceler ayrılık hayatı bulmasın. Hepsini sesinle güzelleştir. Hepsi senin gibi erdemli yusufçuklar olsun. Ağaca vardığında benim namıma da sarıl ona,ölmüş kalbime biraz hayat dolsun,bunu hissedeyim.
Yusufçuk millenmiş gözleriyle ağacı öyle bir kucakladı ki ağaç yeşerip yeşille gönendi ,hayat buldu;gelmeden önce gölgede siyah beyaz kalmıştı sanki; ama şimdi havada donan şimşek gibi parlak ve gök kuşağı gibi rengarenkti.
Kararını vermişti. En güzel dalına yuvasını kuracak o dalda örgüsünü örecekti ,dıştan içe örecekti o örgüyü ve kelebek olacaktı ;hikmet kelebeği .Örgüsünü yanından ayırmayacak, herşeyin miyarı örgüsü olacaktı.Çileyle örmeliydi örgüsünü, dehlizlerde kalmış, balçıklara bulanmış arkadaşlarını bu şekilde kurtarabilirdi.
Ve şafak attığında kızıl horozun müjdesiyle kelebek yerine kaf dağını sırtında taşıyacak bir dev doğurmuştu ağaç.
∗ Halim YAR
nasıl bir haleti ruhiye ile yazıldı acaba 🙂 maaşallah.. devamını bekliyorum bu tür yazıların.
dostum bu yazıyı okuduktan sonra üzerinde düşünecek yeterince vakit bulabildim. Diyeceğim o ki bu türden yazılarda merceği tek şahıs üzerine
tutarsan yazın bir nevi imgesel edebi portre olur. sadece anlattığın yazarı iyi okumuş insanların hakkıyla anlayabildiği özel yazılar. zaten bu haliyle bile yaptığın büyük oranda oydu. bilmiyorum bu tarzda yazılmış başka yazılar var mı, ama belki de yeni bir türün doğmasına vesile oluyorsun. selametle